Şu An Okunan
Turist: Mutlu Aile Tablosu

Turist: Mutlu Aile Tablosu

Turist

Dünya prömiyerini 67. Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde yapan Turist bir ailenin çatırdama öyküsünü mizahî bir dille anlatırken sorunun merkezine cinsiyet rollerini yerleştiriyor. Ruben Östlund’un filmi, kurduğu tekinsiz atmosfere rağmen rahat ve keyifli bir seyirlik.


Bu yazı, Altyazı’nın Şubat 2015 tarihli 147. sayısında yayımlanmıştır.


Bu yazı, filmin sürpriz gelişmelerini ele vermektedir.


Turist (Force Majeure, 2014) ziyadesiyle ironik bir sahneyle açılıyor. Kayak tatili için Fransız Alpleri’ne giden İsveçli aile, kaldıkları turistik tesisin fotoğrafçısının komutlarıyla kadraja giriyor. Mutlu bir aile tablosu için birbirlerine yaklaşmaları, sarılmaları, karı kocanın kafa kafaya vermesi talep ediliyor. Filmin sonraki dakikalarındaysa, fazla zaman kaybetmeden, bir pozdan ibaret bu mutluluk tablosu yıkılmaya başlıyor.

Ruben Östlund, kariyerinin başında çektiği belgesellerin ardından, kurmaca filmleri De Ofrivilliga (Involuntary, 2008) ve Oyun’la (Play, 2011) uluslararası arenada dikkat çekmişti. İsveç’te yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkan Oyun’da Östlund, bir yandan belgesel sinemaya yakın bir gözlemci tavırla karakterlerini takip ediyor, diğer yandan hayranlık uyandıracak şekilde tasarlanmış bir mizansenle hikâyesini anlatıyordu. Göçmen ailelerin çocuklarından oluşan bir çetenin, varlıklı ailelerden gelen beyaz çocukları manipüle ederek cep telefonu ve benzeri eşyalarını çalmalarını konu alan film, özellikle İsveç’te çok tartışılmıştı. Kimileri filmin ırkçı olduğunu savunurken, kimileri de Östlund’un sınıf ayrımı ve fırsat eşitsizliğine değindiğini savunmuştu.

Yönetmenin Turist’te bir önceki filmine oranla daha güvenli sularda yüzdüğünü söyleyebiliriz. Bu sefer mevzu ırkçılık gibi hassas bir konu değil; yazının girişinde de belirttiğimiz gibi aile kurumu. Östlund aile kurumunun altını deşerken, evlilik yemininde de altı çizilen bir kavramdan, karşılıklı güvenden yola çıkıyor. Buradaki çatışmayı da erkeklik rolleri üzerinden kuruyor. Ailenin bir öğle yemeği esnasında tanıklık ettiği yapay çığ kontrolden çıkınca, baba Tomas karısını ve çocuklarını bırakarak can havliyle masadan kaçıyor. Bu davranış Ebba’nın kocasına duyduğu güveni paramparça ederken, Tomas da önce inkâr yolunu seçip, daha sonra da başka bahaneler ve numaralarla ‘aile reisi’ pozisyonunu yeniden inşa etmeye çalışıyor.

Zoraki Kahraman Erkekler

Östlund verdiği bir röportajda, senaryoyu yazarken 2012 yılında gerçekleşen Costa Concordia felaketini hatırladığını dile getiriyor. Gemiyi en son terk etmediği için eleştirilen kaptanın, itibarını koruma endişesiyle, cankurtaran sandallarından birisine “düştüğünü” iddia etmesinin Tomas’ın davranışı için esin kaynağı olduğunu söylüyor. Buradan hareketle, insanların itibarlarını korumak için neler yapabileceklerini ve bir yönüyle son derece insani olduğunu düşündüğü bu davranış biçiminin ardındaki motivasyonu incelemek istediğini, ayrıca tüm bunların aslında öğrenilmiş cinsiyet rolleriyle doğrudan bağlantılı olduğunu ekliyor.

Giderek kontrolden çıkan ve beklenmedik bir tehdide dönüşen çığ sembolik bir işlev görerek aile içindeki sorunların da tetikleyicisi oluyor. Turist bu sahneden itibaren Tomas’ın kendini kurtarma çabalarına eğilirken, erkeklerin kendilerine yüklenen “kahraman” rolünü korumakla bunun altında ezilmek arasında çırpınma hallerine değiniyor. Film klasik anlamda bir komedi olmasa da, Östlund bu durumu ele alırken mizahı asla elden bırakmıyor. Zira Tomas’ın hâlleri yer yer gülünecek derecede zavallı. İşin fenası, uğraştıkça durumu düzeltmek yerine daha da batıyor.

Turist

Fakat Östlund filmin mizah duygusu için sadece Tomas’ın çırpınışlarından faydalanmıyor. Aile içinde çıkan kriz, giderek çocuklar dahil tüm bireylerin kendini yalnız ve güvensiz hissettikleri bir kâbusa dönüşüyor. Bu duygu aileyle beraber tatil yapan arkadaşlarına bile yansıyor. Böylece tatil için gelinen turistik tesis giderek tekinsiz bir mekâna dönüşüyor. Örneğin, belirli aralıklarla perdeye yansıyan tesisin boş kaldığı gece görüntüleri, hatta bu görüntülerin bazılarında Alp Dağları sanki yabancı bir gezegen, söz konusu tesis de bir uzay üssü gibi görünüyor adeta. Kimi elektronik duyuru tabelalarına tüm perdeyi kaplayacakları şekilde yapılan yakın plan çekimler veya çocukların oynadıkları bir dronun (dörtdöner) görüş açısına geçilen sahneler de sanki bir bilimkurgu veya savaş filmindeymişiz hissi uyandırıyor. Huzurdan çok kaybolmayı çağrıştıran uçsuz bucaksız kar manzaraları veya Tomas ile Ebba’nın “çocuklar duymasın” endişesiyle otel koridorlarına taşıdıkları tartışmaları boyunca izlendikleri anlar da aynı tekinsizlik duygusunu besliyor. Bu gibi görsel tercihlerle kurulan bir atmosferin, filmi karanlık bir noktaya taşıyacağı düşünülebilir. Fakat tam aksine, Östlund ailecek tatile gidilen tesislere yüklenen anlamla tezat oluşturarak durumun absürdlüğünün altını çiziyor ve senaryodaki mizaha biçimle de destek sağlıyor.

Östlund zaman zaman karakterlerinin uzun tartışmalara girdiği sahnelerde, bir önceki filmi Oyun’u anımsatır şekilde gözlemci bir konuma yerleştiriyor kamerasını. Özellikle tansiyonu giderek artan diyalogların sürüklediği sahnelerde bu durum açık şekilde hissediliyor. Fakat seyircide bir film izlemekte olduğuna dair farkındalık yaratacak anların sayısı da hiç az değil. Örneğin, Tomas ve Ebba’nın otel koridorunda tartıştıkları sahnelerde, kendilerini izlemekte olan temizlik görevlisinin konumundaki kameraya işaret ederek rahatsızlıklarını dile getirmeleri veya ailenin banyoda yatmadan önce hazırlık yaptıkları sahnelerde kameranın aynanın tam karşısına yerleştirilmesi gibi… Bu tercihler daha önce de andığımız absürdlüğe vurgu yaptıkları kadar, Östlund’un istediği etkiyi yakalamak için neyi nasıl çekeceğine son derece hâkim olduğunu da bize gösteriyorlar.

Simetrik Bencillik

Geçtiğimiz yıl Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümündeki ilk gösteriminden bu yana övgülere boğulan Turist, aradan geçen zaman zarfında pek çok başka önemli festivale de davet edildi ve ödül sezonunun öne çıkan filmlerinden birisine dönüştü. Sinema tarihi boyunca aile kurumunu veya erkeklere atfedilen kahraman rolünü deşen pek çok film izlemişizdir ama pek azı Turist gibi hem meselesinden taviz vermemeyi hem de karakterlerini sevimsiz hâle dönüştürmemeyi başarabilmiştir. Bu nedenle Östlund’un filminin gördüğü ilgi şaşırtıcı değil. Bu noktada Turist ve Oyun arasında tekrar bir karşılaştırma yapacak olursak; Östlund her iki filmde de karakterlerinin motivasyonlarını yargılamadan durumu ortaya koysa bile, içerik itibarıyla bu seçim Turist’te daha kolay hazmedilir bir sonuç ortaya çıkartıyor. Dolayısıyla Turist’in Oyun kadar cüretkâr olduğunu söyleyemeyiz belki ama daha kolay içine girilebilen bir film olduğu şüphesiz.

Son noktada Östlund’un filmi dramatik olduğu kadar komik, huzursuz edici olduğu kadar keyifli, acımasız olduğu kadar da şefkatli. Bu denge neredeyse bütün film boyunca altı kalınca çizilmeden korunuyor. Gelgelelim, finalde malum çığ sahnesiyle simetrik, yeni bir tehlike ânı çıkıyor ailenin karşısına ve Östlund bu sefer sahnenin merkezine Ebba’yı yerleştiriyor. Tomas’ın çığ düşerkenki bencilliğiyle Ebba’nın bu olaydaki paniği arasında, ‘hayatta kalma dürtüsü’ üzerinden bir paralellik kurmaya çalışıyor ve ne yazık ki tökezliyor. Filmin o âna kadar neredeyse kusursuz işleyen matematiğinin hata verdiği tek an, nefes kesecek şekilde çekilmiş olsa bile bu final bölümü. Zira filmin bütün süresi boyunca erkeklik rolleri üzerinden kurulan çatışmanın ekseni böylece biraz da olsa dağıtıyor. Fakat bu kusuruna rağmen Turist’in yılın en heyecan verici ve en iyi filmlerinden birisi olduğunu da teslim etmek gerek.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.