Sistemin sponsorluğunda tüketim toplumunu topa tutan Dövüş Kulübü, temsil ettiği özgürleşme hayaliyle bir dönemin halet-i ruhiyesine damga vurmuş bir film.
Çoğumuzun Duvara Karşı’yla tanıdığı Birol Ünel’in en büyük performansı hayatıydı. Konformizme asla pabuç bırakmayan, milliyetsiz, önyargısız, gözü pek bir “sokak çocuğu”, gerçek bir dünya vatandaşıydı… Bir Kreuzberg’li. Dramaya olan tutkusunda, sınırları zorlayıp sahici bir duygusal alışveriş yaşama çabası gizliydi.
Gezegen ‘kapanmışken’, Atlas ve Rexx sinemalarının bir daha geri dönmemek üzere kapandığı haberleri geldi. “Rexx neydi, Atlas neydi?..” Sinefillerin anılarını derledik.
Müziği, görsel sanatları, sahne personalarını birbirinden ayrılamaz hâle getiren daimi bir performanstı onun yaşamı. Sürekli deri değiştirdi, farklı kimliklere büründü. Üzerinde yaşadığı o tuhaf gezegenden dünyadakilere ilham tozu üfledi.
Yavuz Özkan’ın 80’lerde ve 90’larda çektiği, ‘modern olma ihtimali’ni özleyen, bohem bir yaşam tarzını ele alan sanat filmleri, Türkiye sinemasının bir dönemini tamamlayan yapımlardı.
Cüneyt Cebenoyan kişisel ve entelektüel kimliğini birleştiren yorumları, cesur ve dirençli duruşu, sert çıkışları ve mizahıyla tanınıyordu. Saygı ve sevgiyle anıyoruz…
Kasım sayımızdaki Giovanni Scognamillo dosyasına ‘Üyesi Yoktur’ başlıklı bir yazıyla katkıda bulunan Yeşim Tabak, 2011 yılında başrolünü Gio’nun üstlendiği deneysel bir videoya imza atmıştı.
O akıldan çıkmayan Nicolas Roeg filmlerinden biri…
Türk bir yönetmenin ordu yapımcılığında çekmiş olabileceği ‘Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı’ yabancı bir millete ait fallik bir objenin yıkılışını anlatıyor.