Şu An Okunan
Kaptan Benim: Kahramanın Yolculuğu (!)

Kaptan Benim: Kahramanın Yolculuğu (!)

Matteo Garrone’nin dünya prömiyerini Venedik’te yapan ve En İyi Uluslararası Film dalında Oscar adaylığı kazanan filmi Kaptan Benim Senegalli iki gencin Afrika’dan Avrupa’ya göç yolculuğunu takip ediyor. Garrone’nin bu hikâyeye ve karakterlerine yaklaşımında birçok soru işareti mevcut. 

Matteo Garrone’nin otuz yıla yaklaşan sinema kariyerini göz önünde bulundurduğumuzda fantastik bir diyarda geçen Masalların Masalı (Tale of Tales, 2015) istisnasıyla, memleketi İtalya’nın sınırları dışına çıkmamayı tercih etmiş ve toplumsal gerçekçiliğin izinden gitmekten vazgeçmemiş bir yönetmen olduğunu söylemek mümkün. Bu yıl Venedik Film Festivali’nde kendisine En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran filmi Kaptan Benim’le (Io capitano, 2023) ilk defa tanıdık çerçevesinden uzaklaşarak kamerasını Batı Afrika kıyılarına çevirdiğini görüyoruz. Mekânsal düzlemde yaşanan bu değişime rağmen, Garrone’nin dolaylı yoldan da olsa yine İtalyan toplumunu ilgilendiren bir konuya odaklandığını vurgulamak önemli. Gianfranco Rosi’nin Denizdeki Ateş’te (Fuocoammare, 2016) son derece çarpıcı bir biçimde acımasız gerçeklerini ortaya koyduğu ve son yıllarda daha da ivme kazanan göç hareketliliğine, Garrone daha ‘insani’ bir bakış getiriyor. Bu aslında toplumsal sorunları ele alan çoğu kurmaca filmden iyi bildiğimiz; soyut, genele yayılmış bir meseleyi, bir kahramanın deneyimleri aracılığıyla seyircide özdeşim ve empati duygularını harekete geçirmeye dayalı anlatı stratejisini içeriyor. Bu stratejinin sonucunda seyirci olarak ‘kahraman’a yakınlığımız artarken, konunun toplumsal ve politik gerçeklerinden uzaklaşmamız ise kaçınılmaz. 

Garrone, özel anlamda kendi anlatısının, genel anlamdaysa Afrika’dan Avrupa’ya göç hareketliliğinin yükünü Seydou ve Moussa adında 16 yaşında Senegalli iki gencin sırtına yüklüyor. Garrone’nin İtalya’da göçmen çocukların kaldığı bir merkezi ziyareti sırasında duyduğu bir hikâyeden esinlendiği filminden bahsederken, onların hikâyelerinin güncel toplumda mümkün olan tek “epik” anlatı olduğunu söylemesi manidar, zira bizzat epik sıfatı bu tehlikeli yolculuğa yaşamları pahasına çıkanların değil, onlara dışarıdan bakanların atfettiği bir nitelik. 

Masalsı Yaklaşım

Dakar’da yaşayan ve henüz yalnızca hayallerinde var olan bir Avrupa’ya ulaşmak için yollara düşen Seydou ve kuzeni Moussa’nın insan hayatının değerini parayla ölçen kaçakçıların peşinden kızgın Afrika çöllerini aşma çabalarını izliyoruz öncelikle. Senegal’den, aynı gün çekilen fotoğraflarından sahte olduğu kolayca anlaşılan sahte pasaportlarla sınırı geçmeye çalışan ikilinin bu acımasız yolculuk için fazla saf olduğunu anlıyoruz kısa sürede. Seydou ve Moussa’nın akıl danıştıkları yaşlı adamın “Avrupa sandığınız gibi değil, sakın ülkeden ayrılmayın, yoksa başınıza kötü şeyler gelir” sözlerine kulak asmamalarının ardından karşılaştıkları bu acımasızlık, onları sanki büyüklerinin sözünü dinlemeyenlerin ders çıkarması gereken masal kahramanlarına dönüştürüyor âdeta. Garrone’nin anlatısındaki ‘masalsılık’, bu yaklaşımla da sınırlı kalmıyor; yönetmen Seydou’nun, çölde hayatını kaybeden ve cesedini geride bırakmak zorunda kaldıkları kadının göğe yükseldiğini hayal etmesi gibi gerçekdışı hayal sahnelerine de yer veriyor. Elbette, bu sahneler Seydou’nun karşı karşıya kaldığı dünyaya rağmen umudunu korumaktan vazgeçmeyen karakterinin bir yansıması gibi gözükse de filmin ele aldığı gerçekliğe olan yaklaşımında gözle görülür ölçüde estetik tutarsızlıklara yol açıyor. Bir yandan, Sahra Çölü’nün National Geographic fotoğraflarını aratmayacak açılarla, renklerle ve ışıklarla, stilize kadrajlarla ‘dışarıdan bakan bir gözün’ bakış açısını benimseyen film, Seydou’nun ve Moussa’nın Libya hapishanelerinde akıl almaz işkencelere maruz kaldığı sahnelerde, yaşananları hücrenin içindeki bir tutsağın gözünden görüyormuşuz gibi hissettirmekten de geri kalmıyor.

Bu iki uç arasında gidip gelen Kaptan Benim, kahramanın hayatının tehlikeye düştüğü, seyircinin nefesini tutarak onun kurtulup kurtulamayacağını beklediği anlardan, beklenmedik bir tanışıklık yahut tesadüf eseri yolunu devam etmeyi başardığı, böylece bizim de içimize su serptiği anlara geçişlerle epik anlatıların tüm gerekliliklerini yerine getiriyor. Hapishaneden bir ustanın yardımıyla kurtulmayı başaran Seydou, zengin Libyalı bir aile için inşaat işçisi olarak çalışmaya başlıyor. Başına gelen onca olaydan sonra ayrı düştüğü kuzeni Moussa’yı ağır yaralı ama canlı olarak bulduğunda da benzer bir tesadüf ve şans faktörünün devreye girdiğini görüyoruz. Dünya üzerinde milyonlarca insanı yurdunu geride bırakmaya zorlayan, isimsiz ve kimsesiz bir şekilde ölüme mahkûm eden bu sosyal ve politik gerçekliğin ne ölçüde epik olarak değerlendirebileceğimiz ise bizim vicdanımıza kalmış bir soru. 

Kaptan Benim’in anlatısının dramatik zirvesi ise Seydou’nun, Moussa’yı kurtarmak için mültecilerle dolu bir gemiye kaptanlık etmeyi kabul etmesine denk düşüyor. Ölüm ve yaşamı ayıran ince ip üzerinde bilinmez bir rotayı takip eden Seydou’nun Avrupa kıyılarını göründüğünde attığı zafer naralarının ardına saklı karanlığı hissetmemekse elde değil. Garrone’nin epik anlatısının zirvesinde neredeyse Odysseus gibi bir kahramana dönüşmüş gibi gözüken Seydou’nun kararlı ifadesinde bilinmezliğin, korkunun ve kayıpların izleri beliriyor yavaş yavaş çünkü. Bu noktada Venedik’te Marcello Mastroianni Ödülü’ne layık görülen Seydou Sarr’ı anmamak olmaz. Garrone’nin iki saat boyunca kalıplaşmış epik anlatı unsurlarıyla seyircisine dışarıdan hissettirmeye çalıştığı duyguları, hatta çok daha fazlasını saniyeler içinde buluşturan gencin yüzü, etkilerini asla tam olarak anlayamayacağımız bu yolculuklara, kayıplara, umutlara ve hayal kırıklıklarına en yakın olduğumuz yere dönüşüyor. Seydou’nun yüzü sinemanın hedefinin, nihai varış noktasının katmanlı hikâyelerin, uzun soluklu epiklerin sonunda değil; yalnızca anlık olarak belirebilen, elle tutulamaz bu duygu anlarında olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bizlere.


Kaptan Benim‘in Başka Sinema kapsamındaki gösterimlerine ulaşmak için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.