‘O’: Korkularını Yendiğin Yaz

Stephen King’in en çok ses getiren romanlarından biri olan ‘O’ (It) iki yıl önce Andy Muschietti tarafından beyazperdeye uyarlanmıştı. Bu filmin devamı niteliğindeki O: Bölüm 2 (It Chapter Two) bugünden itibaren salonlara konuk oluyor. 3 saate yakın süresiyle korku türündeki alışkanlıkları zorlayan filmi izlemeden önce 2017 yapımı O‘ya dair hazıfaları tazeleyelim.
Bu yazı Altyazı’nın 176. sayısında yayımlanmıştır.
Stephen King’in 1986 tarihinde kaleme aldığı romandan uyarlanan 1990 tarihli iki bölümlük mini dizi O (It), bir kuşağın üzerinde büyük bir etki bırakmış ve zamanla kült statüsüne ulaşmıştı. ABD’nin Derry kasabasında yirmi yedi yılda bir palyaço kılığında ortaya çıkan bir lanetin, bir grup çocuğun peşine düşmesini anlatan hikâye, 1990 tarihli O’dan yirmi yedi yıl sonra gösterişli bir yeniden yapımla bu sefer beyazperdeye uyarlandı. 35 milyon dolar gibi anaakım bir yapım için alçakgönüllü sayılabilecek bir bütçeye sahip olan film şimdiden, sadece ABD’de 250 milyon doları aşan bir gişe başarısı elde etti. Sırtını bolca özel efekte ve dinî referanslara dayayan son dönem korku filmlerine nazaran O’nun bu kadar yüksek bir ilgiyle karşılanması, Stephen King’in eserinin gücü yanında, öykünün zamanın ruhunu yakalayan bir estetikle yeniden yoğrulmuş olmasıyla da ilgili.
Kitapta ve dizi uyarlamasında 1960’larda geçen öykü, beyazperde uyarlamasında 1988 yılına taşınmış. Okulun kabadayıları tarafından itilip kakılan ve kendilerini ‘Kaybedenler Kulübü’ olarak adlandıran bir grup ergenin korkularıyla yüzleşmesi etrafında kurulu olan hikâye, farklı nedenlerden dışına itildikleri topluma ayak uydurmaya çalışan bir grubun varoluş mücadelesi olarak da görülebilir. Çok konuşan, gözlüklü ve bilmiş Richie, kekeme Bill, şişman Ben, siyah teniyle muhafazakâr bir Amerikan kasabasında hayata baştan yenik başlayan Mike, hastalık hastası annesi tarafından endişeyle büyütülen Eddie, Yahudi Stanley ve ergenliğe yeni adım attığı dönemde vücudundaki değişimlerle ve onu istismar eden babasıyla mücadele eden Beverly, onları birer ‘kaybeden’ hâline getiren özelliklerinin yarattığı korkuyla yüzleşiyorlar.
Filmin 1980’lere taşınan öyküsü o dönemin korku filmlerini hatırlatacak birçok referansa sahip. O, 1980’lerde banliyöde geçen ve bir grup çocuğun yazın yaşadığı maceraları anlatan filmlere öykünüyor. Fakat en fazla, 1980’li yılların fantastik filmlerinden esinlenilerek çekilen TV dizisi Stranger Things’i hatırlatıyor. Zaten bir pastiş olan Stranger Things’in kullandığı trüklerden beslenen O için, ‘pastişin pastişi’ bile denebilir. Filmde Richie’yi canlandıran Finn Wolfhard’ın aynı zamanda Stranger Things’in başrol oyuncularından da biri olması, bu akrabalık bağını güçlendiriyor. Bir sahnede kasabadaki sinema salonunda Elm Sokağı’nda Kâbus 5’in (A Nightmare on Elm Street 5: The Dream Child, 1989), oynadığını görmemiz de yine filmin 80’li yıllar korku sinemasına yaptığı referanslardan biri. Bu noktada O’nun palyaçosunu sadece çocukların korkularının beden bulduğu bir imge olarak değil, Freddie Kruger gibi 80’li yıllarda birçok ergeni dehşete düşüren banliyö canavarlarının beden bulmuş hâli olarak da görebiliriz. Filmin sonlarına doğru palyaçoyu avlamak için girdikleri yıkık dökük bir evde, tırnakları bir anda uzayan ve eli bir pençeye dönüşen palyaçonun Freddie’yi hatırlatmaması pek mümkün değil.
Banliyöyü, Amerikan Rüyası’nın yaşandığı bir yerden ziyade, bir buhran mekânı olarak tasvir eden banliyö gotiği filmlerinin ikonografisinden de oldukça faydalanıyor O. Orijinal filme nazaran daha fazla gotik öğeye sahip olan yeni O, palyaçonun yuvasını kanalizasyon sisteminin sulak alana açıldığı bir delikten, terk edilmiş, yıkık dökük gotik bir evin bodrum katına taşıyor. Orijinal filmde kasabanın dışında yer alan ‘cehenneme giriş kapısı’ yeni filmde kasabanın merkezine taşınıyor. Anlatının kasabaya dair ürettiği sözü güçlendiren bu tercih, muhafazakâr Amerikan toplumunu temsil eden Derry’nin çürümüşlüğüne dair bir metafora da dönüşüyor.
BİRLİKTE GÜÇLÜ
Başta Kötü Ruh (Poltergeist, 1982) olmak üzere birçok banliyö gotiğinde olduğu gibi, O da kasabanın üzerine kurulu olduğu toprakları Amerikan toplumunun kirli geçmişinin ve sırlarının gömüldüğü bir yer olarak imliyor. Derry, kimsenin birbirine temas etmeden yaşadığı, ezilenlerin kendi kaderlerine terk edildiği, güçlü olanın kazanmasına izin verilen vahşi bir Amerika kasabası olarak sunuluyor. Herkesin hayatındaki en büyük korkusunun şekline bürünen palyaçonun temsil ettiklerinden biri de kasabanın üzerine kurulu olduğu bu acımasızlık. Örneğin Ben, okulun kabadayıları tarafından yol kenarında bıçaklanmak üzereyken iki yetişkinin yer aldığı araba yanından geçiyor. Ben, bir umutla arabadakilerden yardım ister gibi bakıyor fakat yetişkinler Ben’i görmezden gelerek geçip gidiyor. O esnada palyaçonun lanetinin işareti olan kırmızı balon arabanın arka koltuğunda beliriyor. Evrim Kaya’nın Eylül sayımızda yazdığı yazıda da belirttiği üzere, ilk olarak bir kanalizasyonda gördüğümüz palyaço, Amerikan toplumunu temsil eden bu kasabanın üzerine kurulu olduğu değerleri, güçsüzler üzerinde yarattığı tahakkümü temsil eden bir meta korku imgesine dönüşüyor.
Yeni O’nun orijinal uyarlamadan en önemli farkıysa, çocuk-ebeveyn ilişkisine daha fazla yer ayırması. Filmde çocukların yetişkinlerle çatışma içine girdiği sahnelerin, palyaçonun göründüğü anlardan daha korkutucu olduğu bile söylenebilir. Beverly’nin onu taciz eden babasıyla, Eddie’nin onu hastalık korkusuyla büyüten annesiyle, bar mitzvha’sına hazırlanan Stanley’nin haham babasıyla karşılaştığı sahneler palyaçonun dehşet saçtığı anlardan daha irkiltici. Her büyüme öyküsünde olduğu gibi, çocukların otorite figürüyle yaşadığı çatışma topluma ayak uydurma mücadelelerinin bir temsiline dönüşüyor. Çocukların en büyük kâbusu olan kabadayı Henry’nin şiddete yatkın olması ise orijinal filmdekinden daha farklı bir şekilde yorumlanmış. Otoriter babasının uyguladığı şiddetten ötürü nefretini etrafındakilere saçan biri olarak resmediliyor Henry.
Eddie’nin kolunun kırılmasının ardından kavga edip dağılan grup, ebeveyn baskısından kurtulduktan sonra tekrar bir araya gelebiliyor. Beverly babasını öldürüyor, Eddie annesine karşı gelerek evden kaçıyor. Çocuklar bunun ardından, üzerlerindeki tahakküm nedeniyle ortaya çıkan korkularından kurtulmak için korkularını besleyen palyaçoyu öldürmeye gidiyorlar.
Özgürleşmek için büyümek gerekir diyor yeni O. Büyümek için de önce otoriteyle mücadele etmek. Otoriteyle ise tek başına değil, ancak kolektif bir mücadeleyle baş edilebilir. Çocuklar palyaçoyla yalnız karşılaştıklarında kolay bir yem olurken, bir aradayken yenilmez bir güce dönüşüyorlar. Toplumun dışına itilenler tüm farklılıklarını kabullenip, ondan doğan korkularını yendikten sonra bir araya gelince, onları sindirmeye çalışan ne varsa karşı koyabiliyorlar. İki bölümden oluşan romanın sadece ilk kısmından uyarlanan yeni O, palyaçonun etkisiz hâle getirilmesiyle sona eriyor fakat öykünün bir devamı olduğunu da biliyoruz. Yirmi yedi yıl sonra, çocuklar yetişkin olduktan sonra palyaçonun onlara yeniden musallat olacak olması belki de bu kolektif ruh hâlini kaybetmelerinden kaynaklanıyor. Birbirinden ayrılıp farklı şehirlerde yalnız bir hayat sürmeye çalışan karakterlerimiz yalnızlaştıklarında korunmasız hâle geliyor. Onları güçlü yapacak tek şey tekrar bir araya gelmek.