‘Mommy’de, Quebec’li genç yönetmen Xavier Dolan anne ve oğul arasındaki duygusal fırtınalara adeta aşkla yaklaşan bir neo-melodrama imza atıyor.
!f İstanbul seçkisinde yer alan üç Suriye belgeseli vesilesiyle Suriyelilerin trajedilerini hakkıyla yansıtabilecek bir film yapmak mümkün mü diye soruyoruz.
‘Meydan’da Sergey Loznitsa, Ukrayna’daki olayların ilk günlerinden itibaren Bağımsızlık Meydanı’nda konuşlanan kamerasıyla direnişin gündelik, alelade detaylarının kaydını tutuyor.
Ferguson olaylarının yaşandığı dönemde karşımıza çıkan ‘Özgürlük Yürüyüşü’ geçmişteki mücadelelerin aslında günümüzde de devam ettiğini hatırlatan bir film.
SERDAR KÖKÇEOĞLU – Wachowski Kardeşler imzalı ‘Jupiter Yükseliyor’ vizyona girerken on beş yıl öncesine dönüp soruyoruz: Biz bu yönetmenleri Matrix döneminde abartmış olabilir miyiz?
Türk bir yönetmenin ordu yapımcılığında çekmiş olabileceği ‘Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı’ yabancı bir millete ait fallik bir objenin yıkılışını anlatıyor.
Kornél Mundruczó imzalı ‘Beyaz Tanrı’ seyirciyi insanlardan çok köpeklerle özdeşleştirmeyi başaran bir ‘tür kokteyli’.
Dan Gilroy imzalı ‘Gece Vurgunu’ yıl sonu listelerinde ve ödül namzetleri arasında sıkça karşımıza çıkıyor. Jake Gyllenhaal’un canlandırdığı “über-kapitalist” Lou Bloom, kariyerist psikopatlar repertuarında şimdiden kendine has bir yer edindi.
Dardenne Kardeşler tavizsiz adımlarla ve tekrara düşmeden günümüz işçi sınıfının sorunlarına eğilmeye devam ediyorlar.
Woody Allen ilk bakışta son derece hafif, hatta belki de önemsizmiş gibi görünen son filmi ‘Sihirli Ay Işığı’nda kalp ve akıl arasındaki o bitmeyen çatışmayı ele alıyor.
İkinci Kattan Şarkılar ve Siz, Yaşayanlar’la sinemaseverlere özgün bir sesin gümbür gümbür geldiğinin müjdesini veren Roy Andersson, İnsanları Seyreden Güvercin’le Venedik’te Altın Aslan’ı kucaklamıştı.
Neredeyse elli yıldır popüler muhayyileyi meşgul eden ‘Maymunlar Cehennemi’ serisinin son halkasını masaya yatırdık.
Coşkun Liktor, Çehov öyküleri ‘Karım’ ve ‘İyi İnsanlar’ı ‘Kış Uykusu’yla paralel bir okumaya tabi tutarak, filmin bu öykülerden esinlenen diyalog ve temaları günümüz Türkiye’sine dair bir anlatıya nasıl dönüştürdüğünü inceliyor.
Halüsinasyonları içinde yittikçe yiten, ruhu bedeninden çıktıkça çıkan Bruce Robertson’ı kim/ne delirtti? Jon S. Baird’in yönettiği ‘Pislik’in (Filth) yüksek tansiyonunda en çok bunun parçalarını takip ediyoruz.
Xavier Dolan, dördüncü filminde, kırsalda tekinsiz bir atmosfer yaratır gibi yaparak bir an Haneke ya da Gaspar Noé’ye göz kırpar gibi oluyor ama nedense ikisinin de yanına yaklaşamadan, ‘Kızgın Taşlara Düşen Su Damlaları’ndaki François Ozon’un daha yeniyetme bir versiyonu dolaylarında duruluyor.
Lem’in soğuk savaş dönemi hicvi olarak okunabilecek başyapıtı ‘Gelecekbilim Kongresi – Ijon Tichy’nin Hatıraları’ pek örneğini görmediğimiz bir anti-Hollywood filmine, ‘Son Şans’a esin kaynağı olmuş.
‘Umudun Peşinde’, Katolik Kilisesi’nin 1950’lerde İrlanda’da evlilik dışı hamile kalan genç kadınlara yaptığı zulmü perdeye taşıyor.
Justin Chadwick’in yönettiği ‘Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol’, Mandela’nın otobiyografisinden yola çıkılarak yaratılmış. Ancak film, bu tarihî kişiliğin hayatının kırılma noktalarını da, ideolojisinin ayrıntılarını da seyirciyle paylaşmaktan imtina ediyor.