CİHAN SONDOĞAÇ – Gösterdiklerinden çok göstermeyi tercih etmedikleriyle üzerinde konuşulmasını talep eden, konturlarının dışında kalan alanla zenginleşen bir film Berberian Ses Stüdyosu.
MURAT TIRPAN – Sonunda ele geçirildiğini bildiğimiz Bin Ladin’in yakalanmasını izlemenin nesi çekici olabilir? Bariz olanı izlemenin nesi bizi tahrik eder ki?
FIRAT YÜCEL – Son dönem Romanya sinemasının karakteristik özelliklerini taşıyan ama belli açılardan kendine has bir dil de yakalayabilen bir yönetmen Cristian Mungiu. Yeni filmi Tepelerin Ardında’yı, Altın Palmiyeli filmi 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’le birlikte düşünülsün diye çekmiş sanki.
AHMET YÜCE – Joe Wright’ın Anna Karenina’sı, 19. yüzyıl Rusya’sındaki toplumsal rolleri, seyircinin sosyo-politik konumunu dışarıda bırakmadan sorunsallaştırıyor.
Theo Angelopoulos, 70’lerde ve öncesinde film çekmeye başlamış olan kuşağın en kıdemli gezginlerinden ve inatla film yapmaya devam eden en büyük yönetmenlerinden biri. Sinemasıyla, her seferinde yeni ama bir öncekini andıran bir yolculuğa çıkan Angelopoulos’un gücü ve tutarlılığı, kendi projesine duyduğu inançtan ileri gelir.
EMİN ALPER – 80’ini deviren Clint Eastwood büyük bir üretkenlikle çalışmaya devam ederken soruyoruz: Eastwood’un olgunluk dönemi eserlerinde ideolojik bir dönüşüm var mı? Kirli Harry zamanın getirdiği erdeme rağmen hâlâ kirli olabilir mi?
ABBAS BOZKURT – Henüz Carlos Reygadas Karanlıktan Aydınlığa (Post Tenebras Lux) ile Cannes’da En İyi Yönetmen ödülünü almadan önce bir Reygadas portresi çıkarmanın zamanının geldiğini düşünmüş ve Japonya, Cennette Savaş ve Sessiz Işık’ın ardındaki zihni çözümlemeye girişmiştik. Birçok sinefil İstanbul Film Festivali’nde Reygadas’ın toplu gösterimini sabırsızlıkla bekliyor. Filmleri izlemeden önce onun dünyasına dair bir portre…
ÇAĞDAŞ GÜNERBÜYÜK – Başından sonuna bir ekonomik kriz hikâyesi anlatan Kibarca Öldürmek’in (Killing Them Softly) seyirciyi sarsmaya çalışma şekli, Jesse James Suikastı ile yönetmene gönül verenleri hayal kırıklığına uğratmaya müsait.
BERKE GÖL – Kubrick, Altman ve Scorsese gibi ‘büyük’ yönetmenlerin izinden giden Paul Thomas Anderson, Amerikan sinemasının teknik beceriyle anlatım ustalığını buluşturan nadir isimlerinden biri. Anderson’ın, 26 yaşında imza attığı Hard Eight’ten The Master’a tüm filmleri, arızalı adamların ‘görkemli endişeleri’ni perdeye yansıtıyor.
FIRAT YÜCEL – Yann Martel’in çok satan romanından Ang Lee’nin sinemaya uyarladığı, uzun bir süredir heyecanla beklenen Pi’nin Yaşamı, kitabın inanç meselesi ile ilgili didaktik tavrını 3D teknolojisinin de yardımıyla neredeyse bir dayatmaya dönüştürüyor.
Pinochet’nin iktidardan çekilmesiyle sonuçlanacak referandumda ‘hayır’cıların yürüttüğü kampanya etrafında gelişen Pablo Larraín filmi No, Şili’nin geçirdiği ekonomik ve kültürel dönüşümün keskin bir eleştirisi niteliğinde.