Altyazı’nın 203. Sayısı Yayında!
Altyazı’nın yeni sayısı altyazi.net/dergi adresinde yayında. The Midnight Sky’ın yönetmeni ve başrol oyuncusu George Clooney ile gerçekleştirdiğimiz özel röportajın yanı sıra ‘Sinemada Ev: Yuva, Sığınak, Hapishane’ başlıklı dosyamızda ev kavramının sinemadaki farklı yansımalarına yakından bakıyoruz.
Netflix yapımı The Midnight Sky’ın (2020) yönetmeni ve başrol oyuncusu George Clooney, Altyazı’nın Ocak sayısı için Ali Deniz Şensöz’ün sorularını yanıtladı. Bu sayıda ayrıca, ‘evimiz dünya’ fikri etrafında şekillenen filmden yola çıkarak ev kavramının sinemadaki farklı yansımalarını ele alan bir dosya yer alıyor. Clooney ‘ev’in kaotik hâlinden herkes gibi endişeli ancak umudu elden bırakmış değil:
“Hikâyeleri daha politik bir düzleme oturtmak için çabaladığım filmler oldu fakat The Midnight Sky bu anlamda daha ziyade ‘toplumsal’ diyebileceğim meselelerle ilgilenen bir film. (…) Dünyanın sonu meselesinin, çok kırılgan bir mesele olduğunu görmezden geliyoruz. İçimizde güçlü bir hayatta kalma güdüsü var, sanki yok edilemezmişiz gibi geliyor. (…) Dikkatli ve gayretli olmalıyız. Barış da, tıpkı savaş gibi, süregiden bir mücadele gerektiriyor.”George Clooney
Altyazı’nın “Sinemada Ev” dosyasında başka neler var?
Kutlukhan Kutlu, ‘Büyük Ev Nerede?’ başlıklı yazısında, sinemada şiirsel bir ev algısına vurgu yapan filmleri ele alıyor ve sayısız göçebelik serüvenine sahne olan sinemanın kendisinin de mobil bir ‘ev ötesinde ev’ olup olamayacağını sorguluyor. Ahmet Gürata, Necati Sönmez ve Aslı Ildır, bir evi mesken tutmanın kısıtlayıcı fiziksel koşulları içinden şaşırtıcı biçimde özgün ve ufuk açıcı sonuçlar çıkarmış belgesel örneklerini inceliyorlar. Erman Ata Uncu’nun ‘Kutu Kutu Evler’ başlıklı yazısı, bizi çok iyi bildiğimiz bir sinemasal imgeye, ‘Amerikan banliyö evi’ne götürüyor. Daha da tanıdık bir başka eve, Selin Gürel’in 70’ler Yeşilçam klasiklerindeki ‘aile evi’nin tam olarak nasıl bir nostaljiye denk düştüğünü anlatan yazısıyla gidiyoruz. ‘Aile evi’ kavramının karanlık yüzüne ise, Coşkun Liktor’un Haneke’den Lanthimos’a ve Teksas Katliamı‘na (The Texas Chainsaw Massacre, 1974) uzanan yazısıyla bakıyoruz. Canan Balan, evin sinema tarihi boyunca pek az (ve çoğu kez de failin gözünden) kayda alınmış bir dehşetinin, ‘ev içi şiddet’in farklı yansımalarına odaklanıyor. Eren Odabaşı diaspora öyküleri anlatan filmleri, bu filmlerde kahramanların zihninde yaşayan ‘soyut ev’leri ele alıyor. Enis Köstepen ise Yeni Türkiye Sineması anlatılarında ‘ev’e yüklenen farklı anlamları inceliyor.