Şu An Okunan
Bir Gün Pina Dedi ki…: Kuvvet, Bolca Kuvvet ve Aşk

Bir Gün Pina Dedi ki…: Kuvvet, Bolca Kuvvet ve Aşk

Dans Aşkına: Pina Bausch’ adlı program kapsamında Beykoz Kundura’da izleyiciyle buluşan Bir Gün Pina Dedi ki…’de Chantal Akerman, modern dansın efsanevi ismi Pina Bausch’un sanatsal üretimine kendine özgü bir bakış atıyor.

Chantal Akerman kurmacadan belgesele, kısa filmden orta metraja, deneysel filmden enstalasyon videolarına çok çeşitli alanlarda öylesine üretken bir sanatçı ki, kimi eserleri bu devasa filmografi içinde gözden kaçabiliyor. Modern dansın en büyük figürlerinden Pina Bausch’a ve onun adıyla özdeşleşen Tanztheater Wuppertal’e (Wuppertal Dans Tiyatrosu) odaklanan Bir Gün Pina Dedi ki… (Un Jour Pina m’a Demandé, 1983) de bunlardan biri sayılabilir. Bausch’un ve dans kumpanyasının Almanya, İtalya, Fransa’yı dolaşan turnesine beş hafta boyunca eşlik eden film, bu dev sanatçının dünyasına ışık tutan orta metrajlı bir televizyon belgeseli.

Bir Gün Pina Dedi ki…, adını Bausch’un koreografileri üzerinde çalışırken dansçılarıyla girdiği etkileşimden alıyor. Filmde söz alan dansçılardan biri, Pina Bausch’un yaratım süreci boyunca ekibine sürekli sorular sorduğunu aktarıyor. “Âşık olmak deyince aklınıza ne geliyor” diye soruyor örneğin Bausch. Ya da “kendinizle gurur duyduğunuz bir ânı paylaşır mısınız?” Farklı ülkelerden, kültürlerden gelen dansçıların bu tür sorulara verdiği yanıtlar önce beden diline tercüme ediliyor, ardından kolektif bir emekle birbirlerine eklemlenerek, birbirleriyle çarpışarak, tekrarlarla yavaş yavaş bir dans koreografisine dönüşüyor. Ufak bir girizgâh dışında fazla yorum yapmayan filmde Akerman’ın odağında daha ziyade söz konusu dansların provaları ve canlı performansları var. Zaman zaman sözü dansçılara da bırakıyor yönetmen ve onlar da bahsi geçen sorulara verdikleri cevapları kâh sözel kâh bedensel bir dille, kâh şarkılar üzerinden ya da işaret diliyle bir kez de kameraya bakarak yineliyorlar. Bu bakımdan, Akerman’ın dansçılarla kurduğu ilişkinin, Bausch’un çalışma tarzını aynaladığını düşünebiliriz. Sanatçının dansçıların kişisel deneyimlerinden, duygusal dünyalarından, hatıralarından, travmalarından beslenmek ve bunları bir araya getirip ete kemiğe büründürmek şeklinde özetlenebilecek yaklaşımını belgelerken Akerman da filmini bu duygusal/bedensel akış üzerine kuruyor.

Bir Gün Pina Dedi ki…

Tematik olarak Pina Bausch’un çalışmaları, genellikle ikili ilişkilere bakışı üzerinden okunur. Psikolojik şiddet, cinsel saldırı, bedensel travma, toplumsal baskıya karşı mücadele gibi duygusal yükü ağır meseleleri ele alma biçimiyle kimi zaman ağır eleştiriler almış, “acının pornosu” olarak da nitelendirilmiştir Bausch’un eserleri. Sıkça alıntılanan sözlerinden birinde sanatçı, “benim derdim insanların nasıl hareket ettiklerinden ziyade onları neyin harekete geçirdiği” der. Ortaya çıkan nihai ürüne değil de, üretim sürecinin kendisine odaklanmaya dair bu vurgunun, Akerman’ın Bir Gün Pina Dedi ki…’sindeki yaklaşım için de geçerli olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Görkemli Tasarımlar ve Ham Duygular

Pina Bausch, 70’li yıllarda dünya çapında şöhrete ulaşmasından 2009’daki ölümüne kadar farklı alanlardan pek çok sanatçıyla işbirliği yaptı, örneğin Fellini ve Almodóvar gibi ustaların filmlerinde rol aldı. Yıllar içinde Bausch’un çalışmalarını perdeye taşıyan çeşitli belgeseller de çekildi. Bunların en tanınmışı Wim Wenders’in 2011 tarihli Pina’sı olsa gerek. Hazırlıkları Bausch hayattayken yapılsa da çekimleri sanatçının beklenmedik ölümünden sonra tamamlanan filmde Wenders’in yaklaşımı, Bausch’un koreografilerini sahnedeki hâlleriyle filme almanın yanı sıra onları dünyanın farklı yerlerine, işlek kent merkezlerine veya muhteşem doğa manzaralarına taşımak yönündeydi. Alman yönetmen bu iddialı yapımda 3D teknolojisinden de yararlanarak dansçıların bedensel devinimlerini görkemli –ama belki de duygusal anlamda Bausch’unkilerden farklı bir yöne giden– bir tasarımın parçası hâline getiriyordu. Geçtiğimiz yıl Florian Heinzen-Ziob’un imza attığı (ve Kundura Sinema’nın ‘Dans Aşkına: Pina Bausch’ programında da yer alan) Dans Eden Pina (Dancing Pina, 2022) da Wenders’inkine benzer bir yaklaşımı benimsiyor. Heinzen-Ziob’un belgeseli Avrupa ve Afrika’daki iki farklı ekibi takip ederken dansçıların kişisel hikâyelerine, Bausch’un eserleriyle kurdukları ilişkiye de alan açıyor ama esas gücünü bu koreografilerin geniş planlarla sunulan etkileyici manzarasından alıyor. En azından, filmden izleyicinin hafızasına kazınan imgeler, dansçıların gün batımında okyanus kıyısında, kumsalda ortaya koydukları performans ve benzerleri… 

Dans Eden Pina

Oysa Akerman’ın filmi tiyatro salonunun sınırları içinde kalmayı, kayda alacağı performansları da oradaki gösteriler ve provalarla kısıtlamayı tercih ediyor. Wenders’in kurduğu büyüleyici dünyanın aksine Akerman tüm o gösterişten uzak duruyor ve çok daha ham, elle tutulur bir şeyi kovalıyor. Bausch’un koreografilerini oluşturan duygu parçalarını kurcalamaya ve kendisine hissettirdiklerini perdeye aktarmaya çalışan yönetmen, tüm bu hareketlerin çok daha yakınına giren mahrem bir bakışı benimsiyor. Çoğu zaman dansların genel koreografisini göremiyoruz ekranda; daha ziyade tek tek dansçılara, bedenler arasındaki etkileşime, vücut parçalarına odaklanan bir kamera kullanımı söz konusu. Akerman korkunun, heyecanın ya da endişenin bedene, yüz ifadesine, kasların devinimine nasıl yansıdığına öylesine dikkatle bakıyor ki, biz de âdeta dansçıların kalp atışlarını dinliyor, ortaya koydukları muazzam efora şahit oluyor, onlarla birlikte terleyip onlarla birlikte nefes nefese kalıyoruz. Burada amacın Bausch’un eserlerine dair bütünlüklü bir tablo ortaya koymak olmadığı aşikâr; başlangıçta kullanılan üst sesin de belirttiği üzere “bazı parçalar, duygular, karman çorman izlenimler” sunuyor yönetmen. Bu da kuşkusuz Bir Gün Pina Dedi ki…’yi Akerman sinemasının duygusal özüyle son derece uyumlu bir konuma yerleştiriyor. İşte bu yüzden özel bir Pina Bausch filmi Bir Gün Pina Dedi ki…

Buna karşılık filmde Pina Bausch’un kendisinin bir nebze gölgede kaldığını, onunla ilgili izlenimin eserleri ve dansçıları üzerinden kurulduğunu söyleyebiliriz. Fakat Akerman finalde ufak bir sürpriz yapıyor ve muhtemelen provalara verilen bir ara sırasında, çok kısa süreliğine Pina’yla yüz yüze getiriyor bizi. Bu kısacık anda sanatçıya “gelecekten beklentin nedir?” sorusu yöneltiliyor. Pina biraz duraksayıp derin derin düşündükten sonra “dünyada o kadar çok sorun var ki bu soruyu kendime sormaktan korkuyorum” diyor ve ekliyor: “kuvvet, bolca kuvvet ve aşk diliyorum”. Chantal Akerman’ın filmlerini, yaşamını ve özellikle de dünyayla kurduğu ilişkiyi göz önünde bulundurunca, insan kameranın arkasında içinden onun da aynı cevabı verdiğini düşünmeden edemiyor.


Dans Aşkına: Pina Bausch programı 29-30 Nisan’da Beykoz Kundura’da.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.