Şu An Okunan
Fatma: Bölüm Sonu Canavarı

Fatma: Bölüm Sonu Canavarı

Netflix’in ‘dişi intikam’ dizisi Fatma, bir tarafıyla toplumsal gerçekçi damara sıkı sıkıya tutunurken bir tarafıyla da temsilden öteye geçemeyen karakterlerle inandırıcılıktan uzak bir yere savruluyor. Özgür Önürme’nin yazdığı ve Özer Feyziyoğlu’yla birlikte yönettiği dizinin başrollerinde Burcu Biricik ile Uğur Yücel var.

Fatma Yılmaz bir “Jane Doe”. Görünmeyen, fark edilmeyen, sesi duyulmayanlardan. Her gün öylece yanından geçip gidilen, mümkün olsa bir kütlesi yokmuşçasına içinden geçilecek, saydam bedenlerden biri. Adı, soyadı, işi, toplumsal sınıfı, konumu, çocukluğu, mahrum bırakıldıkları ve yetişkin hayattaki sessiz mücadelesiyle ülkedeki milyonlarca görünmez kadını temsil ediyor. Gevşekçe bağladığı başörtüsünden, yıpranmış pardösüsünden, en önemlisi kimsenin içine bakmaya tenezzül etmediği el çantasından müteşekkil kostümü ve görünmezlik süper gücüyle toksik erkekliğe korku salacak bir süper kahraman olabilirdi pekâlâ. Ama bu bir süper kahraman hikâyesi değil. Gerçi çok zorlarsak, dizi baştan sona, kahramanın kendini bulduğu bir ön bölüm görevi görebilir. “Gönülsüz kahraman Fatma cehenneme girip tüm şeytanları hakladıktan sonra dünyaya döner ve tanımadığı kadınların imdadına yetişmeye, erkek şiddetine haddini bildirmeye ant içer. Avukat dostu sayesinde her seferinde paçayı sıyırır, en büyük korkusuysa uzaklarda bambaşka bir hayat süren biricik kardeşinin kötülerin radarına girmesidir. Görünmezliği hem laneti hem de en büyük gücüdür.” Bir süper kahramanın tipik doğuş hikâyesinden o kadar da farklı değil. İçinde usulsüz, gizli saklı bir şeylerin döndüğü, saf kötülüğü temsil eden şirket prototipi bile yerli yerinde. Ama yerli Netflix dizilerinde fantastik âlemlerden hayır görmediğimiz için bu “parlak” fikirleri unutmak en iyisi. Toplumsal gerçekçi bir damardan beslenmeye niyetli, bir dişi intikam dizisi kalıyor geriye.

Cinsiyetin Önüne Geçen Toplumsal Sınıf  

Fatma’nın en kayda değer yanı, bedenine yapılmış bir saldırının intikamını alan herhangi bir “kadın karakter” olmak yerine, ailesine yapılanların bedelini ödetmek isteyen herhangi bir “karakter” olması. İntikam peşindeki kadın temsili için hem sinemada hem de TV’de bunun ne büyük nimet olduğunu tekrar etmeye gerek yok. Bu açıdan Fatma’nın, Hollywood’un erkek intikam filmlerinde sıkça rastladığımız, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, yok edilmiş ailesinin intikamını almaya kararlı, mutluluğa tövbe etmiş, o çok iyi tanıdığımız ajandan bir farkı yok. Fatma, çocukken yaşadıklarının yarasını taşımakla beraber, kendini sadece bu yarayla tanımlamıyor. Kadın olduğu için tüm macera boyunca hakladığı erkeklerin hakaretlerine maruz kalsa da güçsüzlüğünün değeri ölçülürken toplumsal sınıfı ve işi cinsiyetinin önüne geçiyor. Ailesinin yanı sıra, istemeye istemeye biraz da sınıfının intikamını alıyor. İçinde büyüttüğü dişi intikamın görünür olduğu sahnelerde de, tuhaftır, dizi aniden çekilmez bir hâl alıyor. Ekber’in tutsağı olan genç kadınla konuştuğu kısım, dizinin atılacak sahneler ihtiyacını tek başına karşılayabilir. Peki neden?

Her bölüm sonu Fatma’nın önüne altın tepside sunulan “tereyağından kıl çeker gibi cinayet işleme fırsatı”, Ekber’in sırası geldiğinde yeni bir misyon kazanıyor. Ekber başta sadece Fatma’nın öldürmesi gereken biriyken, genç kadınla konuştukça hem kendi çocukluğunun hem de karşısındaki harcanmış yaşamın intikamını almak için zevkle öldüreceği bir kurbana dönüşüyor. Seyircinin izlerken ellerini ovuşturacağı, “ama”sız bir pislik ölecek; Fatma, kendisiyle konuşurken şivesini de hatırlayıveren genç kadını bir sonraki felaketine kadar özgür bırakacak. Bir dönemin köyünden kaçıp kötü yola düşmüş genç kız tiplemesi, sanki henüz dünden fırlamış gibi sapasağlam karşımızda. Sahneye iç çamaşırlarıyla girişinden tutun da Fatma ile absürt sınırlarda gezinen iletişim kurma şekline kadar her anı sipariş edilmiş hissi veren, aynı zamanda oyuncu Melis Sezen’in potansiyelini fena harcayan karton bir karşılaşma sahnesi.

Tiksinç Adamlar, İyi Adamlar ve ‘Gözlemci’ Yazar

Buradan, dizide Fatma’nın sınıfından olmayan kadınların inandırıcı şekilde yazılamadığı, bir an için bile gerçekten yaşadıklarına inandıramadıkları, birer temsilden öteye gidemedikleri sorununa geçiş yapalım. Bu öyle dikkat dağıtan bir sorun ki, neredeyse Fatma’nın gerçekliğiyle onların sahtelikleri arasında bariz bir karşıtlık oluşsun ve nihayetinde Fatma’yı daha gerçek kılsınlar diye böyle yazıldıklarına inanacak durumdayız. Sezen’in karakterinin yanı sıra, Didem İnselel’in canlandırdığı modern anne, Servet Pandur’un patroniçe erkek annesi karakteri ve hatta Ecem Uzun’un oynadığı bir skeçten fırlamış gibi görünen, ruhsuz yayınevi çalışanı Su, Burcu Biricik’in hiç teklemeyen sahici karakteri karşısında sapır sapır dökülüyor. Diğer yanda Fatma’nın komşusu Kadriye’yi canlandıran Gülçin Kültür Şahin’in her zamanki gibi alıp götüren, göründüğü her sahnede Biricik’ten bile rol çalan kendiliğindenliği gerçekten hayranlık uyandırıcı. Şahin’i tek başına devleşeceği bir yapımda izlemenin hayalini kurduran bir hayranlık bu. Fatma’nın kardeşi Emine rolündeki Hazal Türesan ise karakterinin boşluklarını doldurabileceği kadar ekran süresini ve hikâyeye iyi kötü oturan bir geçmişi emanet aldığı için diğerlerine göre daha şanslı. Ancak bu, senaryodaki Emine-Mine klişesine göz devirmediğimiz anlamına gelmiyor. Fatma’nın tuhaf özelliklerinden biri de bu: Bir tarafı birilerinin sanki ortaya atmaktan kendini alamadığı köşeli temsillerle dolup taşarken, diğer tarafı sahiciliğe sıkı sıkı sarılıyor. Bu dengesizlik etki alanını daralttıkça, Biricik’in performansıyla yetinmeyi öğreniyoruz.

Köşeli temsillerden bahsetmişken, Uğur Yücel’in yazar karakterinin neredeyse tüm sahnelerinde sergilediği iki boyutluluk gösterisi, izleyeni ekran karşısında utandıracak kadar büyük. Oturduğu yerden “gözlem” yapıp kendini “memleket hikâyeleri yazan bir yazar” olarak tanıtan bir karakter bu. Hem evini temizleyen kadını satrançtaki hareketlerini gözleme suretiyle yazdıklarına malzeme ediyor hem de sonunda hikâyenin merhametli bilgesine dönüşüyor. Yazarın tek işlevi, Fatma’nın sadece onun evinde kendi gibi davranması olmalıydı. Bunun nedenini sorgulamak için de yazı üretim sürecini bu kadar karikatürize etmeye lüzum yok, şüphesiz. Dizi, seyirciye kandil mesajlarından bozma mâniler yazmadan da toplumsal eleştiri temelli tipik göndermeler yapabilmeliydi. Anlaşılmaması korkusuyla yer yer fazlaca tekrarlanmış olsa da Fatma’nın görünmezliği ve kimliksizliğine yapılan bütün göndermeler nasıl yerine ulaşıyorsa, yazarın sınıf tanımaz merhameti ve fark etmeksizin üstten bakan aydın bilinci de bambaşka bir olgunlukla anlatılabilirdi.

Canavarlarla hep inlerinde savunmasız ve bir başlarınayken veya alt edilmeye çok uygun koşullarda karşılaşan Fatma’nın, dizinin pek parlattığı gönülsüz seri katil potansiyelinden şüphe duymak mümkün. Ama bütün dizi boyunca fellik fellik aradığı son canavarla karşılaştığı sahnenin bu şartların tam aksini sağlaması, öncekilerle karşıtlık oluşturması açısından önemli bir gösterge. Eşi Zafer’le büyük karşılaşması kalabalık içinde, üstelik Fatma’yı ömrü boyunca yargılayan, başına gelenlere göz yuman bir kalabalığın arasında yaşanıyor. Karakterin tüm dizi boyunca aldığı tek gerçek darbeyi eşinden alması bir yana, bir zamanların oğlanlarla top koşturan “Erkek Fatma”sının Zafersiz kimliğini bile değiştiremeyen zavallı cahil kadına dönüştüğü ya da daha kötüsü öyleymiş gibi rol yaptığı saklı bir hikâye de bugün çırpındığımız bataklığa ayna tutuyor. Fatma’nın bölüm sonu canavarları hep aynı tiksinti verici kötü adamların postunda saklanırken, kahramanımızın karşısında şekerli çay içmeye utanarak kendi içinde belli belirsiz flört ettiği uzun yol şoförü iyi adamların da bir yerlerde yaşadığını hatırlatıyor. İki erkek tipinin pek ortasının olmadığı, varsa da o ortanın akıllara zarar yazarımıza denk düştüğü bu toplamda, Zafer’in masum çocukluğuna sığınıyoruz. “Görmedim ki ben daha önce top oynayan kız. Hem ben bağırmadım onlar gibi erkek Fatma diye. Böyle güzel erkek Fatma mı olur?”


Fatma, Netflix Türkiye’de izlenebiliyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.