Hain: Bir İtirafçının Hayatı
Son filmi Hain’de Marco Bellocchio, itirafçı olmayı kabul eden acımasız bir mafya babasının gerçek öyküsünü anlatırken tartışmalı bir bakış açısını benimsiyor.
İtalyan sinemasının ustalarından Marco Bellocchio’nun Cannes’da Altın Palmiye için yarışan son filmi Hain (Il Traditore), mafyanın sessizlik yemini ‘omerta’yı bozarak itirafçı olmayı kabul eden ilk mafya babası Tommaso Buscetta’nın gerçek hayat hikâyesini konu alıyor. Buscetta’yla ilk kez 1980 yılında, filmde “eroinin başkenti” diye anılan Palermo’da, Sicilya mafyası Cosa Nostra’ya mensup mafya babalarının katıldığı bir kutlamada karşılaşıyoruz. Üçüncü karısı Cristina’yla ve eski evliliklerinden yedi çocuğuyla birlikte gördüğümüz Buscetta, otoriter bir aile babası portresi çiziyor. 1980’lerde Sicilya mafyasında patlak veren kanlı iç hesaplaşmadan kaçmak için gittiği Brezilya’da yakalanıp İtalya’ya iade edilen Buscetta’nın, mafyayla mücadelenin sembol ismi Yargıç Giovanni Falcone’yle işbirliği yapmayı kabul etmesi, hem Buscetta’nın hayatının hem de filmin dönüm noktası. Bu işbirliği sayesinde üç yüzden fazla mafya babası hapsi boylamış, böylece Sicilya mafyası Cosa Nostra ağır bir darbe almıştı. İşte Hain, 1986’dan 90’lara kadar süren, İtalya tarihinin bu en büyük mafya davasını merkezine yerleştiriyor. 1992’de bombalı suikasta uğrayan Yargıç Falcone’nin cenazesinden arşiv görüntüleri de içeren film, İtalya’nın yakın tarihindeki önemli bir âna ışık tutuyor böylece.
Marco Bellocchio, Buscetta’nın hikâyesine neden ilgi duyduğunu şu sözlerle açıklıyor: “O ne bir kahraman ne de bir kurban. O, ailesini seviyor ve hayatta kalmak için adaletle işbirliği yapmaya, dolayısıyla mafyaya ihanet etmeye karar veriyor.” Buscetta, mafyaya ihanet ettiği için kendisini asla hain olarak görmüyor. Ona göre asıl hainler, çoluk çocuk demeden hasımlarının bütün akrabalarını katlederek mafya raconuna aykırı davranan, gözünü iktidar hırsı bürümüş mafya babaları. Bir yanda ailesine karşı sorumlulukları öte yanda mafyaya bağlılığı arasında sıkışıp kalan mafya üyesinin açmazı, Baba (Godfather, 1972) gibi klasik mafya filmlerinde de işlenen bir tema. Gelgelelim Hain, o bildik mafya filmlerine hiç mi hiç benzemiyor. Zira Hain’de destansı mafya filmlerine has o ağırbaşlı, ciddi ve dramatik havadan eser yok. Öyle ki cinayet ve işkence sahnelerinde bile fonda çalan neşeli bir melodi, dramatik etkiyi kırıyor. Filmde büyük bir yer tutan mahkeme sahnelerindeyse tam bir karnaval havası hâkim. Vahşi hayvanlar misali kafeslere tıkılmış mafya babalarının bağırış çağırışlarının hiç dinmediği mahkeme salonu, âdeta tımarhaneyi andırıyor. Kimi deli taklidi yapan, kimi konuşmamak için ağzını iğne iplikle diken mafya babalarıyla başa çıkmakta zorlanan hâkimin beceriksizliğini tiye alan bu sahneler, mafyanın karşısında işlevsiz kalan İtalyan yargı sistemini hicvediyor.
Hain’de yer yer ağır basan bu mizahi ton, yönetmenin mafya dünyasını romantize etmekten kaçınmak için başvurduğu bir yöntem olsa gerek. Ama film, her ne kadar Buscetta’yı romantize edip bir kahraman gibi sunmasa da birkaç geriye dönüş sekansı haricinde onun suçlarla dolu karanlık geçmişi hakkında bilgi vermekten de kaçınıyor. Neticede “iki dünyanın patronu” lakaplı acımasız bir mafya babasını, bazı zaafları olsa da temelde ailesini seven, izleyicinin sempati duyabileceği, ilkeli bir adam gibi resmetme hatasına düşüyor.
İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatında yüksek lisans, Bahçeşehir Üniversitesi Sinema ve Medya Araştırmalarında doktora yaptı. Bir süre öğretim üyesi olarak çalıştı. Sinema, edebiyat, eleştiri ve kültür kuramları üzerine düşünüyor ve yazıyor.