Icemeltland Park: Kendi Sonunu Seyreden İnsanlık
Liliana Colombo’nun orta metrajlı deneysel belgeseli Icemeltland Park, eriyen buzullara ve dünyanın yaklaşan sonu karşısındaki kayıtsızlığa dair bir felaket parodisi.
Bu yıl 14. kez düzenlenen Documentarist Belgesel Film Günleri’nin en ilgi çekici bölümlerinden biri, ekoloji ve çevre konulu belgesellere ayrılan ‘Yokoluş İsyanı’. Bu bölüm And Dağları’ndan Kuzey Ormanları’na, dünyanın birbirinden uzak coğrafyalarına uzanan, çok farklı olsalar da birbiriyle sayısız benzerlik taşıyan sorunları ele alan yapımları bir araya getiriyor. Ulus ötesi şirketler ve kirli yatırımlar nedeniyle toprağını kaybeden köylüler, daha fazla üretim adına ortaya çıkan zehirli atıklar, inşaata açılan doğal alanlar, tüm bunlara karşı verilen mücadeleler ve en önemlisi çıkmaza giren iklim düzeni, küresel ısınma, can çekişen ve tükenmekte olan bir gezegen…
Liliana Colombo’nun bu bölümde yer alan orta metrajlı deneysel belgeseli Icemeltland Park (2020), başlı başına dünya haritasını kat ediyor. Küresel ısınmadan dolayı eriyen buzulları, sıcaklık değimine bağlı olarak dünyanın bambaşka yerlerinde yükselen suları ve tüm bunları bir lunaparktaymışçasına, eğlence kültürünün bir parçasına dönüştürerek tüketen, bir seyir malzemesi olarak gören insanlığın yaklaşmakta olan sonunu sıra dışı bir biçimsel yaklaşımla ifade ediyor.
Icemeltland Park ağırlıklı olarak YouTube’dan erişilen amatör buluntu görüntüler ile NASA arşivlerinin uydu görüntülerini kullanıyor. Eriyen buzullarla yükselen suların görüntülerini yan yana getiriyor, gezegenin trajik dönüşümünü gözler önüne seriyor. Çarpıcı bir kurguyla, sadece imajları ilişkilendiren bir anlatıma başvuruyor. Bir yanda nesnel, sabit, mesafeli, bilimsel NASA görüntüleri; diğer yanda turistlerin telefonlarla çektiği, ânı yakından yakalama çabasını barındıran, içine heyecan çığlıklarının, coşkunun, kahkahanın da eklendiği amatör görüntüler… Belgesel bu kıyamet görüntülerinin üzerine eklenen kahkahalarla kendi kara mizahını başka bir yönteme başvurmaksızın kendiliğinden kuruyor.
Asıl Felaket
Dünyanın sonu hakikaten de bir turizme, bir gösteriye dönüşebilir mi? Teknelere binip buzulların eriyişini çıplak gözle, en yakından seyretme turizminin vardığı boyut, bir yandan bu görüntüleri kaydetme ve belki de sosyal medyada paylaşarak daha fazla beğeni toplama hevesi, tüm bunlara eşlik eden delilik sınırındaki kahkahalar, dünyanın yaklaşan sonu kadar buna yönelik kayıtsızlığın da bir o kadar ürkütücü olduğunu daha iyi anlatamazdı. Görünen o ki, Lumière Kardeşlerin sinemanın doğuşunu müjdeleyen Trenin Gara Girişi’nin (L’Arrivée d’un Train à la Ciotat, 1896), o meşhur ilk filmin gösterimi sırasındaki heyecan çığlıklarına benzer biçimde, dünyanın sonuna da heyecan çığlıklarıyla bakılıyor. Belgeselde kimi zaman kuvvetlice yıkılan bir buzulun beraberinde getirdiği dalganın tekneyi devirmesi endişesine tanık oluyoruz ama görünen o ki asıl felaket, devrilmekte olan asıl gemi çoktan unutulmuş.
Icemeltland Park kelimenin tam anlamıyla bir felaket parodisi… Eriyip parçalanan buzulların hızla çarptığı şeyin bu sefer Titanik değil dünyanın ta kendisi olduğunun, kendi sonunu şaşırtıcı bir keyifle seyreden insanın çarpıcı bir belgesi.
Sessiz Sinema Günleri’nin ortak kurucusu ve sanat yönetmeni, belgesel sinemacı. Bologna Üniversitesinde sinema, Mimar Sinan Üniversitesinde sosyoloji eğitimi aldı. Midilli Adası’nda yaşıyor ve göç meselesi üzerine kolektif videolar üretiyor.