Şu An Okunan
New York Esrarı ve Dünyada Bir Gece: Şehrin Gece Hâli

New York Esrarı ve Dünyada Bir Gece: Şehrin Gece Hâli

Beykoz Kundura’nın endüstriyel kültür mirası kimliğinden ilhamla tasarlanan Kundura Sinema, 5. yılı vesilesiyle restore klasiklerden oluşan bir seçkiyi izleyiciye sunuyor. Şehirlerin ruhuna bakan iki klasik, Jules Dassin imzalı New York Esrarı ve Jim Jarmusch’un yazıp yönettiği Dünyada Bir Gece de bu kapsamda seyirciyle buluşuyor. Baktıkları şehirlerin gece hâllerine karışan bu iki filmin dünyasına dalıyoruz. 

Bazı filmlerde mekân, sergilenen maceranın fonu olmanın ötesine geçmez. Arka plandaki varlık nedeni anlatılmak istenenlerin sahiciliğine katkı sağlamaktır. Bazı filmlerin mekâna yaklaşımıysa olayların cereyan ettiği çevreyi tanıtmanın, hatta atmosfer yaratmanın ötesindedir. Karakterlerle çevre iç içedir. Bu yazıdaki farklı dönem ve türden iki filmin ortak özelliği de şehirleri karakterlerin fonu olmaktan çıkarıp onlara şahsiyet kazandırmalarıdır. 

New York Esrarı: Şehrin Anlamı, Havası  

New York Esrarı

Büyük şehirleri, milyonların arasında kaybolup görünmez olmaya en yakın olduğumuz beton ormanlarını başrole taşıyan örneklerin başında Berlin: Die Sinfonie der Groβstadt (1927) gelir. Berlin’de geçen bir günü beş bölüme ayırarak anlatan bu sessiz filmin kenti anlama üzerine kurulu yaklaşımı ile kara film estetiğini buluşturan bir başka önemli yapım da Jules Dassin imzalı New York Esrarı’dır (The Naked City, 1948). Şehir, filmin adından başlayarak o kadar ön plandadır ki, kara film (film noir) külliyatındaki kentin en görünür olduğu, en havadar yapımlardandır. (Union Station [1950] ve yine Jules Dassin’in 1950 yılına ait son Amerikan filmi olan The Night and the City ile birlikte.) Jules Dassin, bir süre sonra siyasi görüşlerinden dolayı Hollywood’un kara listesine alınır ve ülkesini terk edip yaşamını Avrupa kıtasında sürdürmek zorunda kalan sanatçılar arasına katılır. 

1940’lı yıllar üst ses kullanımının altın çağıdır. New York Esrarı’nda da film boyunca anlatıcı eksik olmaz. Ve bu ses hem filmin hikâyesi hem de filmin geçtiği şehir olan New York üzerine konuşur. Şehir üzerine olan bölümler, kalabalık caddelerin gizli çekimleriyle birleştiğinde izlediğimiz âdeta bir belgesele dönüşür. Bu açıdan bakıldığında New York Esrarı klasik bir noir’a göre İtalyan Yeni Gerçekçiliği’ne kayan natüralist bir çizgidedir. Etkileyici olansa, bu iki tonun birbiriyle yarışmadığı akıştır. Sanki film şunu söylemektedir: İzlediğiniz olayı kavramak için olayların geçtiği şehri de anlamanız gerekir. 

Sene 1947. New York’ta sıcak bir yaz gecesi. Yaşamın hiç durmadan aktığı bu şehrin doğal parçalarından biri de cinayettir. Filmin hemen başında iki mücevher hırsızı, evlerine girdikleri eski bir mankeni öldürür. Birinde vicdan azabı emarelerinin belirmeye başlamasıyla suç ortağı onu da ortadan kaldırır. Dedektif Dan Muldoon ve ekibi bu vakaya odaklanır. Kara film dünyasında kahramanlara pek yer yoktur ama New York Esrarı’nın İrlanda kökenli komiseri kahraman profiline epey yakındır. Cesurdur, yozlaşmamıştır ve kendine has bir espri anlayışı vardır. Ancak herkes onun gibi değildir. Cinayet soruşturması boyunca kurbanın değerlerini kaybetmiş, yalana batmış, hırslarına yenik düşmüş yakın çevresini tanırız. Soruşturma ilerledikçe olaylar ve ilişkiler berraklaşacağına iyice karmaşık bir hâl alır. Muldoon ve ekibinin katili bulması da bulduktan sonra yakalaması da kolay olmaz. Ve bu süreç boyunca sadece klasik bir kovalamaca izlemeyiz. Şehirdeki ahlaki çürümenin en alt sınıftan en üst sınıfa kadar yayılmış olduğunu görürüz. Suçlular sadece yoksulluktan gelen çaresizler değildir, varlıklı seçkinler de en az onlar kadar işin içindedir. 

Zorlu zihinsel ve fiziksel mesailerin sonunda cinayet vakası çözülmüştür. Film boyunca soluk soluğa izlediğimiz her şey, bir gün öncesinin bayat haberidir artık. Çöpü boylayan tarihi geçmiş gazetedeki, heyecanını yitirmiş bir olaydır. Ve akış boyunca duyduğumuz üst ses sözünü şöyle tamamlar: “Çıplak (savunmasız) şehirde sekiz milyon hikâye var. Bu onlardan sadece biriydi.” Bu kapanışla birlikte New York Esrarı başından beri sürdürdüğü, polisiye ile belgesel arasında gidip gelen tonunu finale de taşımış olur. Teknik dallarda iki Oscar ödülü kazanan film, 1958-1963 arasında yayınlanan Naked City dizisinin de ilhamı olur. 

Dünyada Bir Gece: Dünya, Geceleri Bir Başka Döner

Dünyada Bir Gece

Şehirde gezinen kamera, yerini şehirde gezinen taksiye bırakır Jim Jarmusch’un yazıp yönettiği Dünyada Bir Gece’de (Night on Earth, 1991). Bu sefer New York’un kuşbakışı görünüşüyle değil, dönmekte olan dünyanın uzaktan görüntüsüyle açılırız. Galaktik bir zoom ile şehrin haritadaki temsiline, oradan da şehrin kendisine geçiş yaparız. Birbirinden bağımsız beş hikâye vardır karşımızda. Ortak noktaları hepsinin şehirde, gece ve bir taksinin içinde geçmesidir. Bir diğer ortaklık da Tom Waits’in geceye ve şehre çok yakışan müziğidir.

Dünyada Bir Gece’nin kurgusu, dünyanın dönüşünden hareketle oluşturulmuş gibidir. Aynı zaman diliminde, aynı gezegende olmanın tuhaflığı vardır merkezde. Şehirler, film için hem çok önemlidir hem de son derece önemsizdir. Biraz uzaklaşıp baktığımızda şunu görürüz çünkü: Bir taksi gece vakti dünyada ilerlemektedir. Şehirler, araç modelleri, şoförler, yolcular, konuşulanlar değişir ama gece ve yeryüzü aynıdır. Karşımızdaki hiçbir yere gitmeyen bir yol filmidir. Yolcuların ve sürücülerin taksiye binmeden önceki ve sonraki yaşamları belirsizdir. Film onların nereden geldiğiyle veya nereye gittiğiyle ilgilenmez. Odakta yolculuk vardır. Beş ayrı yolculuk. 

Şehir: Los Angeles / Taksi: 1985 Chevrolet Caprice Wagon

Sigara içip sakız çiğneyerek çöp eve dönmüş taksisinde yaşayan çok genç yaştaki bir kadın, annesi yaşındaki havalı bir Hollywood yöneticisini Los Angeles Havaalanı’ndan alır. Arka koltuğa geçen yolcu yeni icat edilmiş bir cihaz olan cep telefonuyla iş görüşmelerine devam eder. Şoför de sakız çiğneyip sigara içmeye. Hayatları son derece farklı bu iki kadın, hayat üzerine sohbet etmeye başlarlar. Yolcu, direksiyondaki sevimli kıza şoförlüğü yakıştıramayıp hayallerini sorduğunda en büyük hayalinin otomobil tamirciliği olduğunu duyar. Ayrıca sürücülük de onu çok mutlu eden bir meslektir. Birlikte yol alıp konuştukça cast direktörü, direksiyondakinin oyuncu arayışında olduğu film için ideal aday olduğuna karar verir. Her genç kızın hayalinin bu olduğu ön kabulüyle ona film yıldızlığının yolunu açan bir teklifte bulunur. Bu, klasik hikâye yapısında karakterin kaderinin değiştiği önemli bir kırılma ânıdır. Ancak sürücü teklifle ilgilenmez. Yolcusunu indirip direksiyonu dünyanın ona dayattığı başarı kriterlerinden uzaklara kırar. 

Şehir: New York / Taksi: 1983 Ford LTD Crown Victoria

Doğu Almanya göçmeni olan orta yaşlı adam, New York sokaklarında kaybolmuş bir taksi şoförüdür. Ne şehri tanımaktadır, ne otomobil kullanmayı bilmektedir. Şanssız yolcusu ise Brooklyn’e gitmeye çalışan ve bir türlü taksi bulamayan genç adamdır. Şehrin ve sürdüğü aracın yabancısı olan şoför ilerlemekte zorlanınca genç adam mecburen direksiyona geçer. Rolleri değişen ikili yolda yolcunun görümcesine rastlar. Akrabası olan genç kadını o saatte, o kılıkta gören genç adam zorla araca bindirir. Şimdi takside üç kişilerdir. Yolcu koltuğunda oturan şoför ikisinin abartılı ağız dalaşını izlerken epey eğlenir. Ancak eğlencesi, ikisi inip de bilmediği şehrin hiç bilmediği bir mahallesinde yeniden direksiyona geçtiğinde sona erer. Şehir bir noktada onu da buralı yapacaktır ama bunun için daha epey zamana ihtiyaç vardır.

Şehir: Paris / Taksi: 1980 Peugeot 504

Paris’te sessizce taksisini süren şoför, arka koltuktaki küstah ve kafayı bulmuş Afrikalı diplomatların kendisini aşağılamalarına dayanamayarak sağa çeker ve onları indirir. Sakinleşmeye çalışarak yoluna devam ederken ileride taksi bekleyen kör kadını görür. “İşte bana dert çıkarmayacak biri” diyerek durur ve yola birlikte devam ederler. Hem dokunaklı hem de absürd bir diyalog başlar aralarında: “Körler kara gözlük takmaz mı? / Bilmem, hiç kör görmedim.” Her şeyi merak eden adamla her şeyi çözmüş gibi görünen kadının ilginç sohbeti yol boyunca akıp gider. İstediği yere varan kadın, araçtan inerken şoföre dikkatli olmasını söyler. Şoför, asıl dikkat etmesi gerekenin kendisi olduğunu söyledikten hemen sonra küçük bir kaza geçirir ve çarptığı aracın şoförü ona “Kör müsün!” diye bağırır.  

Şehir: Roma / Taksi: 1976 Fiat 128

Hayalet şehre dönmüş ıssız Roma sokaklarında ilerler taksi. Hafiften tırlatmış kara güneş gözlüklü şoför, peder olduğunu düşündüğü yolcuyu görünce heyecanlanır. Adam peder olmadığını söylese de onu dinlemez ve günah çıkarmaya başlar. Taksi hareketli bir günah çıkarma kabinine dönmüştür. Cinselliği nasıl keşfettiğinin tatsız detaylarıyla başlar anlatmaya ve hiç susmaz. Bir noktadan sonra yolcu tuhaflaşmaya başlar. Bu bölüme diyalog yerine monolog hâkimdir. Dayanılmaz bir monolog. Hiç susmayan şoför, esir aldığı yolcusunu resmen konuşa konuşa öldürür. Sonra da kalp krizi geçiren adamı bir banka oturtup kara güneş gözlüklerini ona takar. 

Şehir: Helsinki / Taksi: 1973 Volvo 144

Aşırı içkili üç işçi karlar altındaki Helsinki’de evlerine dönmek için taksiye biner. İçlerinden biri o gün işten çıkarılmıştır ve yarı baygın hâldedir. Ayrıca boşanma arifesindedir ve hamile bir kızı vardır. Diğer ikisi zavallı arkadaşlarının ne kadar kötü durumda olduğunu anlatırlar şoföre. Ancak karşılarındaki daha acı bir hikâyesi olan bir adamdır. Ve onlara ömürlerinde duydukları en acıklı hikâyeyi anlatır. Artık taksideki şefkat duydukları kişi yanlarındaki sarhoş arkadaşları değil, aracın sürücüsüdür. Öyle ki sarhoş arkadaşlarını takside bırakıp ıslak gözlerini silerek uzaklaşırlar. Şoför sarhoş adamı uyandırır, parasını alır ve adama nerede olduğunu bilip bilmediğini sorar. Adamın yanıtı “Helsinki’deyim” olur. Taksi uzaklaşır. Kederli adam nereye gideceğini bilemez hâlde kaldırıma çöker.

Dünyada bir geceyi anlatan film bitmiştir. Gün aydınlanırken ekran kararır.  


Beykoz Kundura’nın endüstriyel kültür mirası kimliğinden ilhamla tasarlanan Kundura Sinema, 5. yılı vesilesiyle restore klasiklerden oluşan bir seçkiyi izleyiciye sunuyor. Programla ilgili detaylı bilgi edinmek için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.