Şu An Okunan
Rekabet: Kazanma Hırsı

Rekabet: Kazanma Hırsı

Güncel sinemanın yıldız yönetmenlerinden Luca Guadagnino’nun yeni filmi Rekabet, tenis dünyasında geçen bir aşk üçgenini merkeze alıyor. Zendaya, Mike Faist ve Josh O’Connor’ı bir araya getiren filmde Guadagnino bazı açılardan tökezlese de keyifli bir seyir sunmayı başarıyor.

Tenis dünyasında challenger turu; en üst düzey profesyonel tenis turu olan ATP’nin ve dört büyük Grand Slam turnuvasının gölgesinde düzenlenen küçük ölçekli turnuvaları kapsıyor. Genellikle ilk yüz tenisçinin dışında yer alan ve Wimbledon, Amerika Açık gibi en prestijli turnuvalara doğrudan katılma hakkı elde edemeyen sporcuların sıralamada daha yukarı çıkma umuduyla savaştığı, ama ünlü isimlerin pek boy göstermediği turnuvalar bunlar. Sıralamada görece daha geride yer alan oyuncuların düşük para ödülleri için oynadığı bir B klasmanı da diyebiliriz. Ünlü yönetmen Luca Guadagnino’nun tenis sporu etrafında şekillenen yeni filmi Rekabet (Challengers, 2024), anlatısını şatafatlı bir Grand Slam finali yerine minör bir challenger turnuvası üzerine kuruyor. Oldukça şaşırtıcı bir tercih bu; yönetmenin her estetik öğeyi vurgulayan, en sıradan detayları ısrarla allayıp pullayan, maksimalist diye tanımlayabileceğimiz üslubu ile öykünün iddiasız çıkış noktası arasında bir zıtlık var ilk bakışta. Fakat film New Rochelle kentinde küçük bir challenger turnuvasının düzenlendiği 2019 yılı ile on üç sene önce yaşanmış kimi beklenmedik olaylar arasında mekik dokumaya başlayınca bu tercihin sebepleri açığa çıkıyor.

Filmin merkezindeki üç karakterin yolu 2006 yılında Amerika Açık tenis turnuvasının gençler (junior) kategorisinde kesişiyor ilk olarak. Art (Mike Faist) ve Patrick (Josh O’Connor) çift erkekler dalında birlikte mücadele eden, fakat teklerde birbirine rakip olan iki sıkı dost. Tashi (Zendaya) ise geleceğin en önemli yıldızlarından biri olacağına kesin gözüyle bakılan ve kortta rakip tanımayan genç bir yetenek. Daha ilk görüşmelerinde hem Art’ın hem de Patrick’in Tashi’ye âşık olduğunu, Tashi’nin ise bu durumu oyunbaz biçimde manipüle ettiğini ve aslında tenise adadığı hayatında aşka pek yer ayırmadığını anlıyoruz. Filmin bu ilk bölümü özellikle tenisi seven ve takip eden izleyiciler için çok keyifli. Guadagnino genellikle perdeye aktarılması çok zor bir spor olarak kabul edilen tenisi ustalıkla öykünün bel kemiği hâline getiriyor. Filmde geniş yer tutan tenis maçları; ritmik ve heyecan verici bir üslupla, tansiyonun giderek yükseldiği sahnelerle aktarılıyor izleyiciye. Bu açıdan hem filmin birinci sınıf kurgusunun hem de oyuncuların fiziksel meziyetlerinin hakkını teslim etmek gerek. Ayrıca elektronik ağırlıklı müziklerin filmin tonunu ve temposunu belirleme açısından çok önemli bir rol üstlendiğini, tenis maçlarının baş döndürücü enerjisini ve gergin atmosferini eksiksiz biçimde yansıttığını da vurgulayalım. Guadagnino, sık sık vücutlarının her bir hücresini sonuna kadar zorlayan sporcuların terle kaplı bedenlerine odaklanıyor ve bu sayede tenisin fiziksel yoğunluğunu güçlü şekilde hissetmemizi sağlıyor. Ayrıca Mary Joe Fernandez ve Andy Roddick gibi ünlü tenisçileri televizyonda yorumcu olarak ya da spor kulüplerindeki posterlerde görmenin de tenis severler için oldukça hoş, hatta bir nebze nostaljik bir yönü var.

Gizli Hesaplar

Tenis sayesinde kurulan bu renkli arka planın ve tensel bir etki yaratmayı başaran sinema dilinin ötesinde, Rekabet’teki aşk üçgenini metinsel bağlamda ilgi çekici kılan detaylar da var. Karşımızda basit bir aşk üçgeninden ziyade, güç dengelerinin sürekli değiştiği, herkesin kendi iç dünyasında yaşadığı ikilemler sebebiyle diğer karakterlere zarar verdiği ve kimsenin tam anlamıyla dürüst olmadığı bir oyun duruyor çünkü. Öncelikle genç sporcuların profesyonel tura katılmak ile Amerikan kolej sisteminde eğitimlerini tamamlamak arasında seçim yaparken yaşadıkları ikilemi görüyoruz. Ardından bu üçlünün spora farklı perspektiflerden yaklaştığını ve kariyerlerinin beklenmedik yönlere savrulması nedeniyle aralarındaki tansiyonun giderek yükseldiğini anlıyoruz. Gençlik yıllarının masumiyeti hızla kaybolurken üç karakter de birbirlerine üstünlük kurmaya, kendi zaaflarının üstünü örtmek için diğerlerini incitmeye uğraşıyorlar.

Rekabet

Gençliğinde büyük umut vadeden ve erkenden profesyonel olmayı seçen Patrick, beklediği sıçramayı bir türlü gerçekleştiremiyor. Potansiyelini değerlendiremeden, otel masrafını bile zar zor karşıladığı challenger turnuvalarından ana tura geçiş yapamadan kariyerinin sonuna yaklaşıyor. Kredi kartı borcunu ödeyemeyip sokakta kaldığı, arabasının arka koltuğunda uyumaya çalıştığı bir dönemde tanışıyoruz onunla. Otuz yaşını geçmek profesyonel tenisçiler için yolun sonuna yaklaşmak anlamına geliyor, spor hayatının bu noktasında Patrick hâlâ ilk iki yüzün dışında ve Grand Slam turnuvalarında boy gösteremiyor. Bütün bunların etkisiyle Patrick, kendi başarısızlığına ve hayal kırıklığına kılıf uydurabilmek için Tashi’yi kullanmaya, bu vesileyle Art’a üstünlük kurmaya çalışıyor. Bu dinamiğin film boyunca ima edilen kilit noktası ise, Patrick’in Tashi’den ziyade Art’a ilgi duyması. Otel odasındaki sohbetler, gülerek anlatılan çocukluk anıları, saunada geçen hararetli bir tartışma veya Patrick’in telefonundaki flört uygulamasında karşısına çıkan bir erkeğe uzunca bakması; Art ve Patrick arasındaki ilişkiye ikisinin de açıkça kabullenmediği kuir bir katman ekliyor. Art, Patrick için hem zorlu bir rakip hem de ulaşılmaz bir arzu nesnesi.

Başta yeterince agresif bir oyun stiline sahip olmadığı söylenen, uzun süre Patrick’in gölgesinde kalan Art, Tashi’nin yardımıyla pek çok Grand Slam şampiyonluğu kazanmış ünlü bir yıldıza dönüşüyor. Fakat bu başarı hikâyesinin de karanlık bir yönü var; Art, Tashi’nin aslında kendisine âşık olmadığını düşünüyor, Tashi ile bütün ilişkisinin tenis üzerine kurulması Art’ı için için kemiriyor. Çok geçmeden anlıyoruz ki korttaki başarılarına ve Patrick ile mücadelesini kazanmış gibi görünmesine rağmen Art hâlen özgüven eksikliğinden muzdarip, hatta neredeyse Tashi’nin oyuncağı olmayı kabullenmiş durumda. Art’ın kariyeriyle ilgili bütün kararları (hangi turnuvada oynayacağı, ne zaman emekli olacağı gibi) Tashi alıyor. Art gibi yıldız mertebesinde bir oyuncuyu üst üste birkaç kolay maç kazanıp özgüvenini yeniden yükseltmesi için alt seviye bir challenger turnuvasına katılmaya ikna eden de yine Tashi oluyor. Art dostane tavrının altında sürekli Patrick’i kıskanan, rekabetçi yönünü pek açığa vurmak istemeyen, her aşamada Tashi’nin onayına ve ilgisine muhtaç olan bir adam. 

Rekabet

Doğrudan profesyonel tura katılmak yerine önce Stanford’a gitmeyi seçen Tashi’ye gelince, daha üniversite takımında oynarken ciddi bir diz sakatlığı geçiren ve tenis yaşamını ancak Art’ın koçu (aynı zamanda eşi) olarak sürdüren genç kadın filmin en karmaşık karakteri belki de. Zendaya, Tashi ile ilgili sabit bir fikir edinmemizi engelleyen, çok boyutlu bir performans sergiliyor. Işıltılı bir kariyerin eşiğinden dönen ve hayallerini sakatlığı yüzünden gerçekleştiremeyen Tashi’nin neredeyse trajik ve dokunaklı bir yönü var. Ama Rekabet’in belki de en cesur hamlesi, Tashi’yi yalnızca talihsizliği üzerinden tanımlamayı reddetmesi. Yaşadığı travmanın üstesinden gelmeyi başaran Tashi, tüm hedeflerini ve tenise olan tutkusunu Art vasıtasıyla canlı tutuyor. Kendi yaşamak istediği spor hayatını Art üzerinden deneyimliyor ve bu amaçla Art’ı kullanmaktan, Art’ın kendisine duyduğu aşkı suistimal etmekten çekinmiyor. Tashi’nin gençlik yıllarından bu yana Patrick’e duyduğu ilgiyi bastırmış, Patrick ile birlikte kaybetmektense Art’ı kendi zaferinin aracı hâline getirmeyi seçmiş olduğunu görüyoruz. Bu tercihin sınıfsal bir yönü de var kuşkusuz; Patrick’i arzulaması Tashi için beş parasız vasat bir tenisçiyle birlikte olmayı kabul edeceği anlamına gelmiyor. Üç karakter arasındaki cinsel tansiyonun aşktan ya da sportif başarıdan ziyade Patrick ve Art arasındaki sosyoekonomik uçurumdan beslendiğini söylemek mümkün.

Maç Sayısı

Senarist Justin Kuritzkes ve yönetmen Celine Song’un gerçek hayatta evli olmasından yola çıkarak Rekabet’i geçen yılın en beğenilen filmlerinden Başka Bir Hayatta (Past Lives, 2023) ile ilişkilendirenler veya hikâyenin Ernst Lubitsch klasiği Design for Living (1933) ile benzerliğine dikkat çekenler oldu. Fakat Rekabet’in senaryosu ilgi çekici ve çok yönlü karakterleri bir araya getirse de hikâye ne Song’un filmi kadar incelikli ne de Lubitsch’in screwball klasikleri kadar zekice. Bana kalırsa Rekabet için bir referans noktası olarak usta yönetmen Joseph Losey ve yazar Harold Pinter’ın işbirliklerine değinmek daha isabetli olur. Çünkü sınıf çatışması ve cinsel gerilimin iç içe geçtiği, bastırılmış tutkular ile rasyonel tercihlerin sürekli çatıştığı, herkesin gizli hesaplarla ve çelişkili duygularla hareket ettiği bir aşk üçgeni var karşımızda. Buna benzer ilişkiler Losey’in Genç Hizmetçiler (Servant, 1963), Kaza Gecesi (Accident, 1967) ve Arabulucu (The Go-Between, 1971) filmlerinde de cesur biçimde ele alınmıştı. Genç Hizmetçiler’de iki erkek karakter arasında kurulan erotik tansiyonun Rekabet’te de karşılık bulduğunu eklemek gerek. Fakat maalesef Guadagnino’nun filmi, baştan sona keyifle izlense de Losey’in eserlerindeki psikolojik derinlikten yoksun. Pinter’ın metinlerindeki karanlık, huzursuz edici mizah Rekabet’te yerini bazı noktalarda absürt hâle gelen bir aşırılığa bırakıyor.

Süresi iki saati aşan Rekabet özellikle son yirmi dakikada, Art ve Patrick arasındaki finalin maç sayısına yaklaşırken tökezliyor. Tashi’nin turnuvanın gidişatına müdahale etmek için yaptığı bazı hamlelere inanmak hayli güç. Grand Slam elemelerine dahi katılacak durumda olmayan Patrick’in finale kadar yükselip birdenbire Art seviyesindeki yıldız bir tenisçiye kök söktürmesi de oldukça tuhaf. Art’ın küçük bir challenger turnuvasında sanki tüm hayatı bu maçlara bağlıymış gibi mücadele etmesini ya da Patrick ile oynadığı finali bir ölüm kalım meselesine dönüştürmesini anlamlandırmak zor. Ama senaryodaki bu boşluklardan daha önemli olan sorun; Guadagnino’nun karakter psikolojisini, tematik derinliği ya da tutarlılığı tamamen bir kenara bırakıp filmi fazlasıyla stilize bir müzik videosu silsilesine çevirmesi. Aşırı yakın planlar kullanılması, neredeyse her şeyin ağır çekimde sunulması, ses bandının ve müziğin baskınlığı sebebiyle Rekabet son bölümlerinde kontrolden çıkıyor. Karakterlerin tepkileri giderek histerik bir hâl alıyor. Bu noktaya kadar son derece hesaplı şekilde davranan, stratejiyi elden bırakmayan Tashi, Art ve Patrick birden çılgınca davranmaya başlıyorlar.

Bu pürüzler sebebiyle Rekabet, başta vadettiği ölçüde zekice, karanlık ya da düşündürücü bir film olamıyor. Guadagnino’nun üst düzey teknik işçilik eşliğinde eğlenceli bir modern aşk üçgeni kurduğunu, bir nevi romantik komedi varyasyonu sunduğunu, ama bunun ötesine pek geçemediğini söyleyebiliriz. Yine de Rekabet hem Guadagnino’nun benimsediği kinetik ve dizginsiz üslubu sevenleri hem de tenis sporuna ilgi duyanları pek çok açıdan memnun edebilecek bir seyirlik. Filmin bir noktasında Art, tenisin maçın sonucunu belirleyen büyük puanları kazanmakla alakalı bir spor olduğunu söylüyor. Sürekli üstün olmaya çalışmaktan ziyade önemli anlarda iyi oynamaktan bahsediyor başka bir deyişle. Aynı durum Rekabet için de geçerli. Guadagnino film boyunca aynı düzeyi koruyamasa ve iniş çıkışlar yaşasa bile tatmin edici bir sonuca ulaşıyor, neticede maçı kazanmayı başarıyor.


Rekabet’in sinema salonlarındaki gösterimleri hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.