Umut Tazeleyen Filmler
Antonia’nın Yazgısı (Antonia’s Line) İkinci Dünya Savaşı sonrası kızı Daniella’yla birlikte annesini gömmek için köyüne dönen Antonia’nın hikâyesine odaklanır.
Dostumuz Murat Özer’i 2020 yılında Umut Tazeleyen Filmler köşemiz için kaleme aldığı, Akira Kurosawa’nın Yaşamak filmi üzerine yazısıyla, kendi satırlarıyla anıyoruz.
Ermanno Olmi imzalı İş, bir sabah iş bulmak için evden çıkan Domenico’yu takip eder.
Anthony Minghella imzalı Truly, Madly, Deeply büyük bir çöküntünün ardından yeniden ayağa kalkabilmenin ve hayatın yüzüne bakabilmenin filmi.
Etgar Keret’in öyküsünden Goran Dukic’in uyarladığı Bilek Kesenler: Bir Aşk Hikâyesi, sıradışı bir yol filmi.
Djibril Diop Mambéty’nin uzun yıllar sonra yeniden keşfedilen filmi Bir Çakalın Yolculuğu (Touki Bouki) sömüren-sömürülen ilişkisinin farklı tezahürlerine sembollerle örülü bir anlam dünyası üzerinden bakıyor.
Patty Dann’in 1986 yılında yazdığı romandan June Roberts’ın senaryolaştırdığı Denizkızları’nın başrollerinde Cher, Winona Ryder ve Christina Ricci var.
Hal Ashby’nin 1970’li yıllarda imza atacağı bir dizi başyapıtın ilki olan Harold ve Maude Batı dünyasındaki statükonun temellerinin sarsıldığı dönemin ruhunu taşıyan bir film.
Abbas Kiarostami’nin Arkadaşımın Evi Nerede? filminin açılış sahnesi ilkokul sınıfının uğultusuyla başlar: Anlaşılmaz, tedirgin edici, kaotik ve birazdan, “dan!” diye kesilecek cinsten. Murat Özyaşar yazdı.
Sideways, bir yandan üzümün bağdaki bakımından sofradaki kadehe konulduğu âna, şarap ile insanlık arasında dolaysız bir bağ kurarken, diğer yandan da karakterlerimizin kendini yeniden tanıma/tanımlama süreçlerini gözler önüne serer.
Aki Kaurismäki imzalı Geçmişi Olmayan Adam kimilerince ‘Kaybedenler Üçlemesi’ olarak da anılan Finlandiya Üçlemesi’nin ikinci filmi.
Edebî metinlerin yaptığı gibi bize usulca açtığı her pencereden içeri ferah hava giriyor bu filmde ya da birisi, aldığı ve epeydir içinde tuttuğu derin nefesi bırakıyor dışarı.
Bu distopyalar insanlığın felaketine ağıt yakmak şöyle dursun, ona kayıtsız kalıyor, neredeyse yok oluşun, bizim için olmasa da başkaları için umutlu, yeni bir başlangıca yol açmasını kutluyorlar…
Ernesto henüz yirmi üç yaşında. Che Guevara ismini almamış, gerilla mücadelesine başlamamış, kalbindeki mücadele isteğinin farkına bile varmamış…
Bambaşka dünyalardan gelen iki kadının aralarında gelişen dostluk mekânın kimliğini belirleyen büyülü bir şey hâline gelmiştir…
Kıpkırmızı, pasparlak, kocaman, gerçek olamayacak kadar güzel bir balon. Paris’in sokakları, binaları, arabalar, insanların kıyafetleri, her yer ve her şey, öyle karanlık ve soluk renklerle kaplı ki, o fonun önünde daha da kızarıyor, parlıyor, başka bir dünyadan geldiği hissi iyice artıyor…
Fahrenheit 451’de herkes bir kitabı ezberliyor. İnsanlar birer kitaba dönüşüyor. O naif sahnelerin her şeye karşın umut veren güçlü bir yanı vardır…
David Foster Wallace’ın cümleleri ya da bedeni gibi cüsseli bir film değil Yolun Sonu, basit bir çatışma üzerine kurulu bir “karşılaşma” filmi.