Berlinale’de Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan son filminde François Ozon, alamet-i farikası sayılabilecek oyunbazlığını bir kenara bırakıyor.
Yönetmen koltuğunda Kim Nguyen’in oturduğu Kod Adı: Hummingbird, günümüz kapitalizmine eleştirel bakmakla birlikte eleştirisinin çerçevesi konusunda kararsız kalan bir film.
20. yüzyılın en üretken ve ilham verici sanatçılarından Ingmar Bergman, kendi inanç krizlerine, anlam arayışlarına, etik sorularına sinemanın çerçevesinden bakan, filmleriyle bilincin sınırlarını zorlayan bir yönetmendi.
FBI’da suçun psikolojik boyutuna odaklanan yaklaşımın yeni yeni şekillendiği dönemi ele alan Mindhunter, David Fincher’ın imzasının hemen sezildiği bir dizi.
Gloria ile tanıdığımız Şilili yönetmen Sebastián Lelio’nun yönettiği Muhteşem Kadın bu kez Marina ile tanıştırıyor bizi.
Travmatik bir kayıpla başlayan ve bir ilişki filmi gibi devam eden Ritüel gitgide folk horror türüne özgün bir yorum getiren bir dehşet ve arınma hikâyesine dönüşüyor.
La Casa de Papel Türkiye’de duvar yazılarına kadar taşan bir popülerlik kazandı. İspanya yapımı dizi, başarısını büyük ölçüde, 2011’deki finans krizi sonrası gelişe toplumsal hareketlerle saf tutmasına borçlu.
Ülkesinin geçirdiği toplumsal dönüşüme odaklanan filmleriyle tanınan Jia Zhangke, bu kez hayatın ayrı yönlere savurduğu iki sevgilinin epik aşk hikâyesini anlatıyor. Farklı türler arasında gezinen Kül En Saf Beyazdır Çinli yönetmenin filmografisinin doruk noktalarından biri.
Colette ilk dört romanı kocasının adıyla yayımlanan Fransız edebiyatçı Colette’in yazarlıkla ilişkisini, bir kadın yazar olarak var olmaya dair çetin mücadelesini anlatıyor.
Kieslowski, Veronique’in İkili Yaşamı’nda bizi aynı anda iki şeyin içine çeker: Benzer bir zamanda benzer şeyler yaşayan iki (kard)eş ruhun birbirinden habersiz akrabalığı ve görebildiklerimiz kadar göremediklerimizden de izler taşıyan bir deneyim dünyası.
Stranger Things, ilk iki sezonunda Amerikan toplumunun “komünizm paranoyası”nı parodileştirmişti. Günümüzdeki ‘Yeni Soğuk Savaş’ın izlerini taşıyan dizi, üçüncü sezonunda Soğuk Savaş’ın ucuz klişelerini tekrarlayarak hayal kırıklığı yaratıyor.
Claire Denis’nin kendine özgü sinemasını alıp bir uzay gemisinin içine yerleştirdiği High Life bir grup mahkûmun klostrofobik öyküsünü anlatıyor.
Herkesin ulvi bir yasaklar zincirine inanırmış gibi yapıp aslında herhangi bir yaptırıma inanmadığı, ruhani olanın kaybolduğu bir sepya-gri dünyadır Dekalog’da kurulan.
İstanbul’daki gösterimi engellenen Suruç Katliamı belgeseli Gitmek , 29 Haziran günü Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Kongre Merkezi’nde kalabalık bir izleyici kitlesinin katılımıyla gösterildi.
Blade Runner 2049’un en iyi yanı ilk filmi aşma telaşına kapılmadan onu saygıyla alıntılaması, ama bunu yaparken tekrar ziyaret ettiği her tema üzerine yeni bir şey söylemeyi başarması.
Lucrecia Martel Arjantin’in karanlık yıllarında geçen çocukluğunda dinlediği öykülerin izini, çocuklara has bir gözlem gücüyle perdeye taşıyor.
1990 yapımı Paris Yanıyor New York’un drag balolarında şekillenen altkültüre dair eğlenceli, sarsıcı, cayır cayır bir belgesel.
Richard Linklater imzalı Çocukluk‘ta, yirmili yaşların arifesine özgü, elle tutulur bir heyecan var.