Eleştiriler
Kariyerinin büyük kısmında New York’un yeraltı dünyasında yaşayan erkeklerin hikâyelerini anlatan Scorsese, Para Avcısı’yla bu sefer kamerasını New York’un kulelerine çeviriyor.
Michaela Coel’in Londra’da yaşayan bir Gana göçmeni olarak kişisel deneyimlerinden beslenerek yarattığı ve aynı zamanda başrolünü üstlendiği I May Destroy You, insan ilişkilerinde rıza kavramının sınırlarını sorgularken günümüz toplumlarının ırk, cinsel yönelim, neo-liberalizm eksenlerindeki fay hatlarını gözler önüne seren etkileyici bir dizi.
Vivre sa Vie’den (1962) geriye insanın hafızasında hiç bir şey kalmasa, Anna Karina’nın (Nana) yakın plan yüzü kalır.
Abdellatif Kechiche’in cinsiyet ve cinsellik temsillerine dair tartışma yaratan üslubu bu filmini de kuşatıyor.
Bir grup liselinin son sürüm bağımlılıklarla çevrelenmiş yaşamlarına odaklanan Euphoria umudun gençlikte olduğunu varsayanlara zorlu bir izleme deneyimi sunuyor.
Geceyarısından Önce’den yola çıkarak, Richard Linklater, Ethan Hawke ve Julie Delpy işbirliğiyle yıllara yayılan bu üçlemenin içinde dolanalım…
Başrol oyuncuları Charlotte Rampling ve Tom Courtenay’e Berlinale’de ödül kazandıran 45 Yıl tekinsiz bir evlilik portresi.
Yönetmenliğini Marco Dutra ve Juliana Rojas’ın üstlendiği Görgü Kuralları, Brezilya’nın toplumsal gerilim hatlarını fantastik sinema ve gerilim öğelerini iç içe geçirerek ele alan özgün bir film.
Derek Cianfrance’ın Ryan Gosling’i bir kez daha başrole taşıyan filmi Babadan Oğula sosyal kodların içselleştirilmiş baskısıyla ilgileniyor.
Şimdi ile geçmiş arasında geçişken ilişkiler kuran Christian Petzold filmi Transit‘in tarihi temsil etme biçimi son derece yaratıcı.
Acı çekmekten mutlu olan bir adamın hikâyesini anlatan Zavallı düzenin ve sıradanlığın dehşetinden tuhaf bir mizah çıkarıyor.
Kaan Müjdeci’nin ilk uzun metrajı Sivas Yozgat’ın ücra bir köyünde yaşayan Aslan’la köpeğinin ilişkisini odağına alıyor.
Netflix’te gösterime giren son filmi Da 5 Bloods’da Spike Lee, kalabalık bir olay örgüsü üzerinden ABD’nin ırkçılık tarihiyle hesaplaşırken aynı zamanda Vietnam Savaşı’na dair bir tür alternatif tarihyazımına da girişiyor.
Tarkovski sineması uzaydan düşmüş gibi tuhaf, hep yanı başımızdaymış gibi tanıdık bir bölge. Bugün onun başyapıtı İz Sürücü‘yü yeniden izlemenin etkisini tarif etmek de filmdeki bölgeyi tanımlamak kadar zor.
Senem Tüzen’in 2015 tarihli ilk uzun metrajı Ana Yurdu sinemamızın son yıllardaki en akılda kalıcı filmlerinden biri.
Oscar ödüllü Artist’le büyük şöhret kazanan Michel Hazanavicius, Godard ve Ben’de Jean-Luc Godard’ın Çinli Kız filmi üzerinde çalıştığı döneme odaklanıyor.
Neredeyse tamamı bir trenin içinde geçen Zombi Ekspresi bugünün Güney Kore’sinde farklı toplumsal sınıfların ne türden bir mizansende bir araya gelebileceklerini hayal eden bir zombi filmi.
Benim Adım Aşk, stilize bir görsellikle güçlü bir sinemasal anlatım peşinde giderken bir yandan da aristokrasinin bir kalesinin daha çöküşünü perdeye taşıyor.