Eleştiriler
Borg McEnroe, tenis tarihinin en ünlü maçlarından birini, İsveçli Björn Borg ile ABD’li John McEnroe’yu karşı karşıya getiren 1980 Wimbledon finalini ve öncesinde yaşananları anlatıyor.
Normal People, iki başkarakterin yıllara yayılan ilişkisini küçük anlara odaklanarak anlatırken tensel bir sinema anlayışını benimsiyor.
Tayvan sinemasının en büyük isimlerinden Tsai Ming-liang’ın yeni filmi Günler, yönetmenin sinemasına aşina olanlara bir eve dönüş hissi vaat ediyor. Onunla ilk kez tanışacaklar içinse, kendinden başka hiçbir şeye benzeyen bir yere açılan davetkâr bir kapı Günler.
Chloé Zhao’nun Jessica Bruder’ın kitabından uyarladığı Nomadland, gelip geçiciliğin hüküm sürdüğü bir dünyada hayatta kalmaya dair gerçekçi olduğu kadar şiirsel bir hikâye anlatıyor.
Hem bir beyaz yalanlar şerididir Persona, hem de çok temel bir hakikati temsil ettiğine dair güçlü bir inanç uyandırır.
Hong Sang-soo, Ertesi Gün’de sinemasının ilk dönemini hatırlatır biçimde erkek karakterin perspektifine ağırlık vermeyi seçiyor. Ertesi Gün, kariyerinin en üretken dönemlerinden birini geçiren yönetmenin en iyi filmlerinden.
Yönetmenliğini Steve Loveridge’in üstlendiği Matangi/Maya/M.I.A., rap yıldızı M.I.A.’in hayatına tanıklık eden bir belgesel.
Andrey Konchalovskiy’ye 71. Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran Postacının Beyaz Geceleri, gerçek ve gerçeküstü, belgesel ve kurmaca arasında gidip gelen, bir noktada tüm bunların anlamını sorgulayan bir film.
Coen Kardeşler’in modern klasiğini farklı bir öyküyle ama ruhunu ve kara mizahını koruyarak ekrana uyarlayan Fargo ikinci sezonunda arka plana Reagan dönemini, yeni sağın yükselişiyle kendini güncelleyen Amerikan Rüyası’nı ve Amerikan tarihindeki katliamları yerleştiriyor.
François Ozon’un yıllar sonra Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasına döndüğü filmi Genç ve Güzel, 17 yaşındaki Isabelle’in cinselliğini keşfetmesini alışılmadık yollardan anlatan bir film. Aynı zamanda Ozon’un filmografisinin farklı duraklarından da izler taşıyor.
Truman Capote’nin “kurmaca olmayan romanı”ndan uyarlanan Richard Brooks imzalı In Cold Blood, “İdeal Amerika”yı alaşağı eden bir suç filmi klasiğidir.
Love & Friendship ilk sahnesinden itibaren izleyicisini sanki 18. yüzyılda gerilla usulü çekilmiş bir filmin içine taşıyor.
Jonathan Glazer karantina günlerinde çektiği yeni kısası Strazburg 1518’de, yüzyıllar öncesinin dans vebası ile hâlihazırda mücadele ettiğimiz pandemi psikolojisi arasında köprü kuruyor.
Aynı adlı romandan uyarlanan Antonio Campos imzalı The Devil All the Time, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde geçen, çok sayıda karakter üzerinden insanın içindeki kötülüğe bakan bir Güney Gotiği örneği.
Kariyerinin büyük kısmında New York’un yeraltı dünyasında yaşayan erkeklerin hikâyelerini anlatan Scorsese, Para Avcısı’yla bu sefer kamerasını New York’un kulelerine çeviriyor.